Minerva kuşu uğursuzluğuna yanar
çocukluğumun bisikletten düştüğü yollarda.
Kıtasıyla anlaşamayan haritadır saçlarım
bir yarım ada, bir yarı(m) yarim ada.

Faize Özdemirciler


 

Sabah olmuş, Güvercin sabah uçuşunu yaparak, Şerif’i görmeye gitti.

‘Nasılsın, son zamanlarda hiç sesin soluğun çıkmıyor, farkında mısın?’.

‘Bu aralar hep geçmişteyim, geçmişe takılı kaldım.

Geçmiş, peşimi hiç bırakmıyor, her an geçmişe gidip, duruyorum,’ dedi Şerif.

‘Belki de geçmişinle yeniden hesaplaşmaya başlamışsındır. Ama bu nafile bir çaba. Geçmişinde ne bulmayı umuyorsun? Kendini, haklı çıkarmaya mı ihtiyacın var? Geçmişe doğru yürüdüğünde, çoktan geçmişin bir parçası olduğunu fark edemiyor musun Şerif?

Neden şimdi de yaşamayı başaramıyorsun?

Neden şimdine sahip çıkıp, bu anda yaşamayı ve mutlu olmayı başaramıyorsun?

Şimdi de yaşamak, neden seni bu kadar korkutuyor?’.

‘Ne demek istediğini hiç anlayamıyorum güvercin, benimle mi yoksa kendinle mi konuşuyorsun’, diye mırıldandı Şerif yavaşça.

‘Hani, sen bir şey anlatırken, karşındaki sözünü keser, söylediklerin geçmişi hatırlattı, diyerek, kendi geçmişini anlatmaya başlar ya...

Bu da işte öyle bir şey’.

‘Böyle karşılıklı konuşmalar, çok olur’, dedi Şerif.

‘Böyle konuşmaya başlayan, çoktan geçmişine dönmüş, kendiyle konuşmaktadır.  Geçmiş anlatılmaya başlandığında, karşındakiyle yapılan konuşma, çoktan sona ermiştir.

Anda kalıp yaşamayı başaramayanlar, sürekli geçmişe dönerek, kendilerine mağduriyet yaratıyorlar. Böylesi garip bir alışkanlık var’.

‘Ne demek istiyorsun güvercin?’.

‘Kendine acıyanlar, nedense hemen geçmişe döner, çocukluk mağduriyetlerine gider, olanlara içerler, öfkeyle, kurban rolüne soyunurlar.

Darda kalınca hemen geçmişe sığınılır nedense…

Her şeyde geçmişi suçlayarak, çocukluğuna koşmak, geriye doğru yürümektir.

Böyle yaparak, arkanda çirkin ayak izleri bırakırsın.

Her istediğinde, çocukluğun acı verici deneyimlerine kaçamazsın Şerif’.

‘Neden çocukluk, acı verici olsun güvercin?’.

‘Büyümek, ister istemez acı vericidir Şerif. O yüzden sürekli çocukluğa geri dönülemez. Çocuklukta alınan yaraları kanatmak, çocukluk mağduriyetinin acılarına geri dönmek, boşa kürek çekmek ve geçmişe uzanan kirli ayak izleri bırakmaktır’.

‘Ne yapmalı güvercin?’.

‘Geçmişe dönmek, o zaman yaşananlara içerlemek, kurban rolüne soyunmaktan vazgeçmelisin. Çocukluğunu ve aileni suçlayarak, onlara içerleyerek, yaşamaya çalışmak, şimdiki anın mutluluğunu kesecek, seni mutsuz edecektir Şerif.

Daha ne kadar, geçmişte başka türlü olabilirdi, diye düşünüp, kendinle kavga edeceksin Şerif?

 Daha ne kadar keşkelere sığınacaksın?

Daha ne kadar, keşke olabilirdi ya da sanki, diyerek, sürekli geçmişe yürüyüp duracaksın?

Böyle hissederken, özgürlük ve sevinci, nerede ve nasıl bulacaksın?

Çocukluğa ve geçmişe içerlemekten vazgeçmenin, suçluluk, öfke, yetersizlik, başarısızlık ve yoksunluk duygularının, gölgesinden çıkmanın zamanı gelmedi mi?

Geçmişine dönerek, yaşamını küçültmüyor musun?’.

‘Dur biraz güvercin. Merak ediyorum, bu kadar öfkeyi, nasıl yaratıyor, içinde nasıl tutuyorsun?’.

‘Sözcüklerin kendi gücü var, Şerif. Başlayınca duramıyorsun’, diye sözlerine devam etti güvercin.

‘Her olay ve düşünce için, geçmişi mazeret olarak öne sürmek, geçmişe içerlemek, kendini geçmiş zamana hapsetmek değil midir? Kendini geçmişe hapsetmek, içindeki öfkeyi ve kırıklığı, nefrete dönüştürmüyor mu?

En çok neden nefret ediyorsun?

Kendinden mi, insanlardan mı yoksa geçmişten mi?

Sürekli olarak geçmişte yaşadığın bozuk ilişkilerin, şimdi de karşına çıkıp durduğu için mi?

Belki de bu yüzden, geçmişte yaşayarak, şimdiden kaçınmaya çalışıyorsundur, Şerif?

Oysa geçmişe fırlatıp attığın öfke ve kızgınlık, dönüp gelmekte, şimdiki bedenine çarparak, hastalıklara dönüşmekte…

Bütün hastalıkları, psikolojik olarak kendimizin yarattığını biliyor musun?

Kalbi kırılanlar, kalp hastasına dönüşüyorlar’.

‘Böyle şeyler duymuştum. Hastalıkları insanın kendi duyguları yaratırmış’.

‘Bu yüzden isyan ediyorum Şerif.

Neden, şimdi de kendini bu kadar değersiz hissedip, geçmişe sığınıp duruyorsun?

Ne zamana kadar kendini geçmişe bağlı hissedeceksin?

Hangi duygudan kaçıyorsun?

Ne zamana kadar, duygusal açlığını, geçmişe yürüyerek, bastırmaya çalışacaksın?

Ne zaman, böyle hissetmekten bıktım, usandım, yoruldum diyecek, boşa kürek çektiğini fark edecek, şimdiye döneceksin Şerif?’.

‘Böyle yapmaktan, nasıl kurtulacağım güvercin,’ diye sordu Şerif. Güvercine çoktan teslim olmuştu.

‘Çok acı çeksen bile, geçmişe sığınmaktan vazgeçmelisin. Kendini dizginlemeli, sıkıştığında, alışkın olduğun geçmiş duygulara sığınmaktan, kendini kurtarmalısın’.

‘Bu konunun üzerinde, biraz düşünmem gerekiyor güvercin’.

‘Durup düşünmek, geçmişe başvurmak, geçmiş alışkanlıklarına ve yoksunluk duygularına başvurmak demektir.

Geçmişe yürümeyi bıraktığında, önce bedenin iyileşir. Çektiğin acının çoğu, kendi yanlış tutumundan, hep geriye doğru yürümekten, kendini kurban olarak hissetmekten doğar. Geçmişin yüklerinden kurtulduğunda, özgürleşeceksin’.

‘Ya geçmişe bırakılanlar? Onlara ne olur?’

‘Onlar, soluk, silik, yaşlı kargalar gibi görünmeye başlarlar’.

‘Ne demek istiyorsun?’.

‘Onlar geride bıraktığın geçmişinin parçaları olarak yaşadığın travmalara hapsolmuşlardır’.

‘Ne yapmam gerek, güvercin?’.

‘Gerçekte istediğin nedir, Şerif?

Kendini geleceğe oturtman, yüzünü, geleceğe ve şimdiye dönmen gerekir’.

‘Neşe, sevinç ve mutluluk istemek, çok mu fazla olur güvercin?’.

‘Neden fazla olsun ki?

Gelecekten ve şimdiden, neden korkasın ki?

Zaten içerlediğin geçmişten, nasıl olur da neşe ve sevinç bekleyebilirsin?

Sevinç ve neşe, sadece geleceğin ve şimdinin parçası olabilir Şerif.

Sevinç ve neşe, yaşamda ileriye doğru yürürken, keyif almak, her günü mutlulukla yaşamak demektir.

Her günü sevinçle doğurman, yaşamla birlikte akarken, yüzünü geleceğe dönmen gerekir.

Her anımızı sevinç ve neşeyle doldurmaktan başka nasıl bir yaşam amacımız olabilir ki?’.

Şerif, derin bir nefes aldı…

Omuzlarındaki yükün yavaşça kalktığını hissetmeye başlamıştı.

İçindeki özgürlük hissine, omuzlarındaki arınma duygusu eşlik ediyordu.

‘Mutluluk bu olsa gerek’, diye düşündü.

Yüzü aydınlanırken, içindeki sevinçle çoktan gülümsemeye başlamıştı bile…