Müzik dünyası, bazen öylesine haksız ve adaletsiz bir arena ki; yetenek ve emek, çoğu zaman hak ettiği değeri göremiyor. Türk müziğinin en özel seslerinden biri olan Gülü, yaşarken hak ettiği değeri göremedi. Özellikle arabesk müziğin kraliçesi olarak anılmasına rağmen, onun gibi bir sesin değeri ne yazık ki tam olarak anlaşılmadı. Onun melodileri, şarkıları, sahne performansları yıllar geçse de hafızalardan silinmeyecek nitelikteydi. Ama işin acı tarafı, bu değerli sanatçıya gereken saygı ve takdir, çoğu zaman geç kaldı.
Geçtiğimiz günlerde sevgili sanatçı arkadaşım Lara, bir röportajında çok çarpıcı bir noktaya değindi: “İkinci bir Belgen’i kaybettik” dedi. Bu söz, aslında müzik dünyasının acı bir gerçeğini ortaya koyuyor. Tıpkı Belgen gibi Gülü de kendi döneminde hak ettiği ilgiyi göremedi, kendi değerini gösterme fırsatı kısıtlı kaldı. Lara, Gülü’nün unutulmaz yeteneğini hatırlatırken, aslında bir çağrı da yapıyordu: Sanatın gerçek değerini yaşarken bilmek gerekiyor.
Müzik sektöründe işin acı yanlarından biri de bu: bir çok menajer ve yapımcı, kendi sanatçılarına öncelik verirken; gerçek yetenekleri ve kültürel mirası temsil eden isimlere kapı açmıyor. Gülü ve Lara gibi sanatçılar, hak ettiği sahneyi, hak ettiği ilgiyi çoğu zaman bulamadı. Onların şarkıları radyolarda çalsa da, hak ettikleri saygı ve destek arkasından gelmedi. Oysa ki Gülü’nün sesi ve Lara’nın yorumu, dinleyenleri derinden etkileyen, unutulmaz bir müzik mirasıdır.
Gülü, arabesk müziğin kalbinde özel bir yer tutuyor. Onun gibi bir sanatçının gelmesi, bir daha kolay kolay mümkün olmayacak. Sahneye çıktığında sadece bir şarkı söylemiyordu; hayatın kendisini, acıyı, aşkı ve hüzünü aktarıyordu. Ve işte bu yüzden, onun değerini kaybettikten sonra fark etmek, büyük bir eksiklik.
Belki de müzik dünyası, bugünün ünlülerine değil, yarının efsanelerine yatırım yapmalı. Gülü ve Lara gibi isimler, sadece kendi dönemlerinde değil; gelecek kuşaklara da ilham veren, örnek alınacak sanatçılardır. Onları yaşarken takdir etmek, alkışlamak, kapılarını aralamak gerekir. Zira gerçek sanatçılar, bir gün kaybolduğunda ardında yalnızca hatıralar bırakır; ama işte o hatıralar, bizlere her zaman gerçek değeri geç de olsa hatırlatır.
Unutulmamalıdır ki, bir sanatçının değeri; ödülleri, şöhreti veya menajer desteği ile ölçülmez. Değer, insanlara dokunan, ruhları etkileyen ve zamanın ötesine geçen eserlerde gizlidir. Gülü ve Lara, tam da bu tanıma uyan isimlerdir. Onlara hak ettiği değeri vermek, sadece bir nezaket değil; kültürümüze, müziğimize ve gelecek kuşaklara karşı bir sorumluluktur.