Bir açık hava müzesi gibidir Mağusa…

Suriçi’ne girdiniz mi; tarih ,tüm ihtişamıyla sarılmak ister size…

“Değerimi bil; beni koru” dercesine bakar gözlerimizin içine…

Bakar da bir yanıt, bir el ister…

Bulamadığı cevaplara, dokunamadığı ellere hasret, öylece izler olan biteni…

Köküne balta vurulmuş yemyeşil bir ağaç gibi…

Canlılığını yitirircesine, bezgin….

……

Eğer yolunuz Mağusa Suriçi’ne düşerse…

Nazım Efendi Sokağı’nda hiç tahmin edemeyeceğiniz acı bir manzarayla karşılaşırsınız…

Hem de çok acı…

İngiliz İdaresi 1946 yılında Rum Mektebi olarak açtı gördüğünüz manzarayı…

1956 yılından sonra Mağusa Kaza Mahkemesi olarak kullanıldı…

Daha sonra Kız Meslek Lisesi ve Halk Kütüphanesi…!

1998 yılında Kıbrıs Irak Balkanlar Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu’na (KIBATEK) verilen bina; o tarihten beri atıl durumda.

Yerlerde atılmış kitaplar…

Kırık camlar, eşyalar…

Bakımsızlıktan ormanı andıran bahçe…

Peki neden?

Şükrancı Ama Yalaka, Bayrakcı Ama Hırsız! Şükrancı Ama Yalaka, Bayrakcı Ama Hırsız!

Neden bu duruma sessiz kalınıyor?

Kitaplar ağlıyor…

Kapılar yıkılmış…

Burayı alıp, düzeltmek isteyen, kullanıma açmak isteyen pek çok dernek vakıf vb. oldu..

Ancak hiçbir olumlu yanıt alınamadı…

Yıllar geçti…

Bahçedeki otlar daha da büyüdü…

Cam kırıları arttı…

Peki eski Rum Okulu ile ilgili, “burayı hemen düzeltmeliyiz” diyen bir yetkili var mı?