Sahte diploma krizi siyasi krize doğru yuvarlanıyor. Her halde bu hafta daha çok “siyasi” yönünü tartışacağız gibi geliyor bana. Sonra bu sahte diplomalar sadece KKTC vatandaşlarına mı verildi? Türkiye’den kimseye verilmedi mi?

Şükrancı Ama Yalaka, Bayrakcı Ama Hırsız! Şükrancı Ama Yalaka, Bayrakcı Ama Hırsız!

İşin bir başka boyutu da bu. Eğer Türkiye’de de birilerine sahte diploma verildiyse vay halimize. Birde Türk medyası geçecek üzerimizden demektir.

Kendi kendimize inşaat sektörünün önünü tıkadık. Son yaşananlar ile “Eğitim Adası” imajını da yerle bir ettik. Peki, sırada şimdi ne var? Turizm mi?

Sevgili okurlar, iki ayı aşkın bir süredir sahte diploma krizini konuşuyoruz. Gördük ki bu alanda denetim sıfır. Otokontrol dediğimiz yöntem çalışmamış. Birinin verdiğini diğeri kabul etmiş. Hal böyle olunca da haklı ile haksız aynı şartlar altında değerlendirilmiş.

İşin garibi bu olaylar patladığı günden bu yana tartışma “şahıslar” üzerinden gidiyor olması. Oysa gördük ki bu alanda büyük boşluklar var. Örneğin öğrencilerin derse girip girmediklerine dair bir veri tabanı yok. Oysa aynı veri tabanını Milli Eğitim Bakanlığı kendine bağlı ilköğretim ve liselerde uyguluyor. Bir öğrenci derse girdi mi girmedi mi? öğrenmek çok kolay.

YÖDAK’ın bu veri tabanına sahip olması gerekiyor. Öğrenci mezun olduktan sonra kontrollerini yapılabilmesi için derslere katılıp katılmadığına bakmak bir yöntemdir.

Ülkede 30 bin öğrencinin kaybolduğu iddiaları ise bu alanda da yapılması gereken işler olduğunu bize gösteriyor. Ha de bunları kaybettik ama bundan sonra gelecek olanları kayıt altına alabilmek için gerekli düzenlemeler biran önce yapılmalıdır.

İşin özeti, elbette konu çok yeni, tartışacağız, eleştireceğiz ama biran önce de eksikliklerimizi tamamlamak için adımlar atmamız gerekiyor.