3’ncü Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu, KKTC’nin 40’ncı kuruluş yıldönümü dolayısı ile Kıbrıs Türk haberin sorularını yanıtladı. Eroğlu, KKTC’nin kurulduğu 1983’ten bugüne dair önemli mesajları sizler için kaleme aldı.
Eroğlu: “Bugünlere gelmek kolay olmadı”
Tabii ki haberim oldu önceden ama oraya gelmeden önce bazı şeyleri belirtmek istiyorum. Ne mutlu bizlere ki Cumhuriyetimizin, Devletimizin 40’ncı yaşını kutluyoruz. Ne mutlu bizlere ki geleceğe güvenle bakabiliyoruz.
Ama unutmamalıyız ki, Osmanlı İmparatorluğunun Kıbrıs’ı fethinden sonra adaya gelerek burayı vatan toprağı yapan Kıbrıs Türkü’nün İngiliz koloni idaresi döneminde başlayan, Rum-Yunan ikilisinin adayı Yunanistan’a bağlama hayali ile tırmanan sıkıntılarının aşılması, Devlet olgusuna ulaşmamız kolay olmadı.
Dolayısı ile yolumuza emin adımlarla yürüyebilmek için geçmişimizi, verdiğimiz mücadeleyi, nerde, nereye nasıl geldiğimizi iyi bilmeli, gereken dersleri mutlaka çıkarmalıyız.
1950’lerin ortalarından itibaren yaşanan süreçlerin önemli bir bölümünde önceleri bir sporcu, doktor, ardından ise insanımızın takdiri ile spor yöneticisi, milletvekili, Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı, olarak yer almış bir Kıbrıs Türkü olarak çok sevdiğim Halkımıza Cumhuriyetimizin kuruluşunun 40’ncı yılında bazı şeyleri anımsatmak görüşlerimi ortaya koymak istiyorum.
Elbette “çok daha iyisini yapmalıydık” diyebiliriz ama inanın ki başardıklarımız da küçümsenecek şeyler değildir.
Yok olmaya doğru hızla giden bir topluluk noktasından, Devlet sahibi bir Halk noktasına gelmenin ne demek olduğunu iyi düşünmeliyiz.
En büyük gücümüz olan egemenliğimizi, güvenliğimizi korumaya, Anavatan Türkiye ile kardeşçe, karşılıklı sevgiye, saygıya dayalı ilişkilerimizi geliştirmeye büyük önem vermeliyiz.
Kıbrıs Türkü ancak ve ancak değerlerine sahip çıkması, milli bilinci, Atatürkçü çizgisi, Anavatan Türkiye’nin desteği ile verdiği varoluş ve özgürlük mücadelesi sonunda 20 Temmuz 1974’te başlayan Kıbrıs Barış Harekatı ile üzerinde tam güven içinde yaşayabileceği bir coğrafyaya kavuştu.
Ne var ki Rum-Yunan ikilisi bunu hazmedemedi ve 1974 öncesine dönüş için uğraşmaya devam etti.
Türk tarafının tüm iyi niyetli girişimlerine, ortaya konulan önerilere olumlu yaklaşmasına rağmen Rum tarafı, kendini tüm adanın egemeni sayma, Kıbrıs Türk Halkı’nın kendi kaderini tayin hakkını reddetme tavrını hep sürdürdü.
Rumlar, Birleşmiş Milletler gibi tarafsız olması gereken bir uluslararası kuruluşu işlerine öyle geldiği için kendilerine destek veren BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi ülkelerin de katkısı ile aleyhimize çalışan bir örgüt haline getirdiler.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 13 Mart 1983’te Rum tarafının isteği ile 253 sayılı kararı aldı.
Kararda açıkça Rum Devleti’ne dönüşen, silah zoru ile kovulduğumuz sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ada genelindeki egemenlik hakkı olduğu iddia edilmekteydi.
Kararda ayrıca bizim yegane güvencemiz olan, Kıbrıs’ın Yunan olmasını engelleyen Türk Silahlı Kuvvetleri “işgal gücü” olarak nitelenmekte ve geri çekilmesi talep edilmekteydi.
Söz konusu kararda daha da ileri gidilerek, Rumlar tarafından yıkılmış olsa da kurulan "Kıbrıs Cumhuriyeti " ortaklık Devleti’nin Kıbrıs Rum ve Türk Halklarından yani iki Halkta oluştuğu göz ardı edilerek “ Kıbrıs Cumhuriyeti Halkı” deyimi kullanılıyor bize çözüm olarak var olan Rum Devleti’ne azınlık olarak katılmak dayatılıyordu.
Bunu asla kabul edemezdik.
İşte bu noktada benim de üyesi olduğum, bundan dolayı gurur duyduğum Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 17 Haziran günü self-determinasyon (kendi kaderini tayin etme) hakkı olduğuna dair bir karar aldı.
40 üyesi Meclis’ten karar için 33 evet, 6 hayır oyu çıktı.
Karara tek karşı çıkan Cumhuriyetçi Türk Partisi idi.
Ama halkımız bizim yanımızda idi.
Ülkenin her yanından, halkımızın açık farkla büyük çoğunluğundan, Birleşmiş Milletler ve Rumlara Devletimizi ilan ederek yanıt vermemiz, egemenliğimizden asla vazgeçemeyeceğimizi ortaya koymamız yönünde mesajlar geliyor, düzenlenen mitinglerde bu talep net bir şekilde vurgulanıyordu.
İşte bu gelişmeler üzerine rahmetlik kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş tüm milletvekillerini 14 Kasım 1983 akşamı Cumhurbaşkanlığı’nda yemeğe davet etti.
Uzunca bir süre bizlerle sohbet ettikten sonra saat 23.00 civarlarında bizlere “ yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz. Desteğinizi beklerim” dedi. Biz UBP’liler ve Hür Demokrat Parti’den gelen iki milletvekili arkadaş bunu sevinçle karşılarken CTP ve TKP milletvekilleri tedirgin oldular, bu karara olumlu bakmadıklarını belirttiler.
Ama bir kere ok yaydan çıkmış, Kıbrıs Türk Halkı kararını vermişti.
Ertesi gün, yani 15 Kasım 1983 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi’nde , Meclis’in önünde toplanan benzeri görülmemiş bir kalabalığın da desteği ile oy birliği ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması kararını aldık, bağımsızlık bildirgemizi kabul ederek tüm dünyaya egemenliğimizden asla geri adım atmayacağımızı ilan ettik.
Türkiye Cumhuriyeti, Pakistan ve Bangladeş KKTC’yi resmen tanıdı ama Pakistan ile Bangladeş’e bu kararları geri aldırtıldı.
Eroğlu: “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı Kıbrıs Türkü’nün tarihinde yaptığı en doğru harekettir”
Bana göre 15 Kasım 1983 uzun süren Kıbrıs’taki varoluş ve özgürlük mücadelemizin Devlet’le taçlandırıldığı, müstesna, dönüm noktası niteliğinde bir gündür.
Devletimizi kurmamız, egemenliğimize sahip çıkmamız, sıfır noktasından bir ekonomi yaratmamız tarihteki en büyük başarımızdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı Kıbrıs Türkü’nün tarihinde yaptığı en doğru harekettir.
Bu Devlet şu anda, uluslararası alanlarda , ve yapılan her türlü görüşmede, en büyük gücümüzdür.
KKTC, kazandığımız tüm hakların mührü, vazgeçilmezliğinin kalesidir.
Rumların istediği koşullarda bir anlaşmayı kabul etmek zorunda değiliz.
24 yıla yakın süre UBP Genel Başkanı, 19 yıla yakın bir süre Başbakan, 5 yıl da Cumhurbaşkanı olarak en üst düzeyde sorumlu mevkilerde görev yaptım ve şunu biliyorum ki, Rumlar federasyon derken Türk askerinin olmadığı, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün son bulduğu, Maraş ve Güzelyurt dahil şu andaki topraklarımızın üçte birinin kendilerine verildiği, egemenliğimizin lafta kaldığı, önemli kararları bizim oyumuza ihtiyaç duymadan alabilecekleri, Avrupa Birliği ve organlarının alacağı kararla ortadan kaldırılabilecek bir mülkiyet sisteminin kurulacağı bir yapıyı kastediyor.
Hala, KKTC Devleti’ne, egemenliğimize dört elle sarılacak yerde ‘ federasyon tek çözüm’ şeklidir diyerek hata yapanlar Rumların bu niyette olduğunu halkımızın dikkatinden kaçırmaya çalışmamalıdır.
2010 yılında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra dönemin BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a bir mektup yazarak benden önceki KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat’ın bıraktığı yerden görüşmelere devam etmek istediğimi belirttim.
Zar zor masaya gelen Rum lider Dimitris Hristofyas’la beşi BM Genel Sekreteri’nin de katıldığı yurt dışındaki zirveler olmak üzere 77 görüşme yaptık.
Bunların sonuncusu New York, Green Tree’de 22-23 Ocak 2012 tarihinde yapıldı. BM Genel Sekreteri’nin beşinci görüşme öncesinde taraflara yazdığı mektup son derece önemli idi. Genel Sekreter, söz konusu mektubunda ilk kez “ artık son oyun (end game) içerisinde bulunulduğunu, ana konuların görüşülüp karara bağlanmasının ardından çok taraflı konferans düzenlemeyi düşündüğünü” belirtti.
Ancak Hristofyas Rum Ulusal Konseyi’nden 5 konuda hayır demesi için yetki alarak geldi ve sürecin önünü tıkadı. Ne idi bunlar? Türkiye’nin garantörlüğüne hayır. Dönüşümlü Başkanlığa hayır. Arabuluculuğa hayır. Zaman takvimi yapılmasına hayır. 5’li toplantıya ( Türkiye, Yunanistan, KKTC , Rum kesimi be BM’nin katılacağı) hayır.
Hristofyas’tan sonra 2013 yılında Anastasiadis göreve başladı.
O da masaya gelmemek için direndi, zamana oynadı, bizden ortak açıklama talep etti.
11 Şubat 2014’te iki Halkın liderleri tarafından onaylanan en kapsamlı ortak açıklamayı yaptık ama daha açıklamanın üzerinden saatler geçmeden Rum lider bunu kendi istediği gibi yorumlamaya başladı.
BM’nin gerçekleşmesini istediği “son oyun-end game” oynansın diye 11 Şubat 2014 ortak açıklamasına iyi niyetle evet diyen biri olarak Rumların asla bir anlaşma istemdiklerini bilmeme rağmen görüşme masasından kalkmadım.
Ama benim bu tutumumu kendisi için zararlı gören Rum lider Anastaaidis, 7’nci görüşmemizde Barbaros Hayretin Paşa gemisinin KKTC- Türkiye anlaşmaları çerçevesinde sismik araştırmalara başlamasını bahane olarak ileri sürdü ve masasından kalktı.
2015 yılında Rum tarafının uzlaşmazlığını görmezden gelerek beni ‘ anlaşma istememekle’ suçlayan Sayın Mustafa Akıncı bazı dış etkenlerin de desteği ile KKTC Cumhurbaşkanı seçildi ve kendisi gibi Annan Planı’na ‘ evet’ diyen Rum lider Anastasidis’le görüşmeleri sürdürdü.
Sayın Akıncı, yapmaması gerekenleri yaparak Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünü tartışmaya açtı, Güzelyurt ve Maraş’ı da içine alan önemli toprak tavizlerini içeren haritayı masaya koydu ama 2017 yılı Temmuz ayında Crans Montana’da Rum uzlaşmazlığı bir kez daha kendini göstererek federasyon görüşmeleri çöktü.
Sayın Akıncı düzenlediği basın toplantısında Kıbrıs’ta çözüm için kendi nesillerinin son denemesini yaptıklarını vurguladı çözümün gelecek kuşaklar için daha zor olacağını söyledi ve noktayı koydu.
Ancak Rumlar o günden bu yana hiç durmadı ve bizim önümüzü kesmek, KKTC’nin uluslararası alanda yerini almasını engellemek için Crans Montana’da kalınan yerden görüşmelerin devam etmesi taleplerini her platformda ortaya koydu.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Türkiye 2020 seçimlerinden sonra çok doğru bir yol izleyerek KKTC’nin egemen eşitliği ile Rum Devleti ile eşit uluslararası statüsünü kabul edilmeden iki Devletli çözüm için masaya oturulmayacağını tüm dünyaya ilan ettiler.
Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan geçen yıl ile bu yıl BM Genel Kurul toplantılarında yaptığı konuşmalarda BM’ye KKTC’yi resmen tanıması çağrısında bulundu; KKTC tanınmadan masaya oturulamayacağının altını çizdi.
Bu siyaset devam etmeli, asla geri adım atılmamalıdır.
Geri adım atmanın Rumlara fayda sağlayacağı, KKTC’nin dünyada hak ettiği yeri almasına engel teşkil edeceği iyi bilinmelidir.
Rum tarafının asla bizim beklediğimiz gibi bir çözüm istemediği, rahmetli kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş, Sayın Talat, Sayın Akıncı , ben ve Sayın Tatar’ın uzlaşma çabalarına verdikleri yanıtlarla nettir.
Bizim önceliğimiz Rumların peşine takılıp sürüklenmek değil, Devletimizi güçlendirmek, yüceltmek, ülkemiz şeffaflıkla, açıklıkla, dürüstçe iyi idare etmek, sorunlarımızı asgariye indirmektir.
Bizim yapmamız gereken sanatta, bilimde, sporda, ekonomide, kısacası her alanda ileri ülkeler seviyesini yakalamak için birlik beraberlik içinde çok çalışmak herkesin konuştuğu aksaklıklarımızı, eksikliklerimizi gidermektir.
Bu duygu ve düşüncelerle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 40’nncı kuruluş yıldönümünü candan kutlar, Cumhuriyet Bayramımızda , aramızda olmayan merhum özgürlük ve varoluş mücadelemiz lideri Doktor Fazıl Küçük’ü, Devletimizin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı, bugünlere gelmemizde emeği olan tüm siyasilerimizi, tüm Anavatan Türkiye Devlet ve Hükümet yetkililerini, aziz şehitlerimizi rahmetle anar, bugünleri bize bahşeden gazilerimizle , mücahitlerimize, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne minnet ve şükranlarımı sunarım.