Üniversite evrensel ilkeler doğrultusunda öğretim de dahil olmak üzere bilimsel faaliyetler yürüten özerk kurumlardır. Üniversite akademik kadrolarında görev yapan kişiler ve/veya merkezler, enstitüler öğretim faaliyetlerine ilave olarak ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal alandaki durumunu araştıran, varsa problem sahalarını tespit eden ve bilimsel çözüm önerilerini ilgili kurum ve kuruluşlara sunan bir yapıda olmaları çağın gereklerindendir.

Söz konusu bilimsel çalışmaların herhangi siyasi, dini, ideolojik vb. akımların etkisinde kalmaması ve sonuçların tarafsız olarak ortaya konulması bilim etiğinin gereklerindendir. Gelişmiş ülkelerdeki karar alıcılar, bu ayrıntının farkında olup bilimsel çalışmalara önem vermekte ve politikalarını bu araştırmalar üzerine tesis  etmektedirler. Bilimsel araştırmalara göre politikalarını belirlemek konusunda ilk akla gelen ülke ABD’dir. ABD’de faaliyet yürüten üniversitlerde özellikle yüksek lisans ve doktara programlarına kabul edilen kişilerin tez çalışmaları kamu kurumları tarafından ihtiyaç duyulan alanlara yönlendirilir ve tez çalışması ilgili kurum tarafından finanse edilir. Bu şekilde yapılan bilimsel çalışmalar hem kamu görevi yapan kurumların çalışma sistematiğinin sorgular ve gelişim sürecine katkı sağlar hem de bu programlara kabul edilen kişilerin uzun yıllar süren ve bilimsel bir sistematiğe dayanan çalışmalarının verimli bir alanda değerlendirilmesi mümkün olur.

Ülkemizdeki üniversite anlayışı ve kamunun bu konuda ürettiği politikalar konusunda şu sorulara verilecek cevaplar KKTC’deki üniversitelerin vizyonları ile kamunun bu yöndeki anlayılını ortaya koyabileceğini düşünüyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet (KKTC)’de faaliyet yürüten yükseköğretim kurumlarının halkın ve kamunun gelişimine dair amaçları, politikaları ve stratejileri var mıdır? Eğitim adası olmak politikasıyla 2000’li yılların başından itibaren hızla üniversiteleşen KKTC’de, söz konusu kurumların kamu ve özel sektörle ilişkileri ne düzeydedir? Üniversiteler Kıbrıs Türk halkının sosyal, kültürel, ekonomik, dış politika, kamu yönetimi, sağlık vb. alandaki sorun sahalarını tespit edip bunların çözüm önerilerini ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşıyorlar mı? Veya kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör üniversitelerden kendi tespit ettikleri sorun sahalarını bilimsel bir yöntemle araştırmalarını istiyorlar mı? Kamunun ve özel sektörün ihtiyaç duyduğu nitelikli insan kaynağının yetiştirilmesinde kamunun ve özel sektörün beklentileri ile üniversitelerin programları uyumlu mudur?

Bu soruların cevaplarını bilmeme rağmen takdiri kamuoyuna bırakmak en pragmatik yol olduğunu düşünüyorum.  Ancak bazı tespitleri de yapmanın bilim ahlâkı açısından değerli olduğunu da ifade etmem gerekir. Ülkemizde halen 22 üniversitede binlerce akademisyen ile 100 binin üzerinde öğrenci lisans, yüksek lisans ve doktora programına devam etmektedirler. Söz konusu üniversitelerin büyük bir kısmı “Butik Üniversite” şeklinde olup bu kurumlardaki hem öğretim kadrosunun niteliği hem de kampüslerin şartlarının uygun olmadığını söylemek abartı olmayacaktır. Üniversitelerimizin, Doğu Akdeniz Üniversitesi ve Lefke Avrupa Üniversitesi hariç, tamamı özel sektör tarafından kurulmuş olup ticari kaygıları bilimsel çalışmaların önüne koyan, öğrenciyi müşteri akademisyeni işçi statüsünde değerlendiren kurumlar olduğu kamuoyunun da onayladığı bir gerçektir. Akademik sorunlarla ilgili herkesin bildiği şu çarpıcı örnekler verilebilir: Lisans diploması olmayan bir kişinin, akademik unvanları tek tek alması ve bilimsel (!) faaliyetlerde bulunması, üstelik profesör unvanıyla hem de YÖDAK Başkanının teklifi ile YÖDAK Yönetim Kuruluna görevlendirilmesi, doktora ve yüksek lisans tezlerinin para karşılığında başkalarına yazdırılması, yüksek lisans, doktora ve doçentlik jürilerine seçilen tanıdık kişilerin aşırı hoşgörülü davranmaları sonucunda üretilen çalışmanın bilimsel şartları sağlamamasına rağmen kabul edilmesi ile bilimsel yeterliliği sorunlu olana kişilerin akademik sorumluluklar üstlenmesi!! Bu tespitler hepimizin bildiği veya yakından şahit olduğu örnekler olup daha da çoğaltılabilmesi mümkündür.

Benzeri bir tespit de yükseköğretimden sorumlu olan kamu kurumları için de yapılabilir. Ülkedeki üniversitelerin kamusal bağlantıları iki başlıdır. Üniversite açma yetkisi Başbakanlığa bağlı Milli Eğitim Bakanlığında iken denetleme ve akreditasyon yetkisi ise Cumhurbaşkanlığına bağlı YÖDAK’tadır. Söz konusu kamu kurumlarının hem teşkilatı hem hukuki dayanağı hem de kamusal gücü kullanma durumları da sorunludur. Üniversitelerimiz ile bunları denetleyen ve/veya yetki veren kamu kurumlarının mevcut durumu üniversitelerimizin hem bilimsel çalışmalarnıı hem de kamunun gelişimine destek olmalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Üniversitelerimizin görüntüsü şefi olmayan senfoni orkestrasındaki sazların ayrı telden çalmaları sonucunda ortaya çıkan gürültü kirliliğine benzemekte olup maestroya ihtiyaç vardır.

Bu tespitlerden sonra yapılması gereken temel görev, üniversitelerimiz ile bunların bağlı olduğu kamu kurumlarının yeniden organize olması ve evrensel ilkeler doğrultusunda çalışmalarının sağlanması, kalitesi dünya genelinde kabul gören ülkelerdeki üniversite yapılarının örnek alınması ve nitelikli bilimsel çalışmalar yapılması konusunda taviz verilmemesidir. Aksi takdirde ülke ekonomisine de önemli katkı sağlayan bu kurumların gelecekte ayakta kalmaları zor olacağı gibi mevcut durumları itibarıyla kamu ve özel sektörün gelişimine katkı sağlayamacağını da aşikârdır.