Hafta sonu bir Karpaz kaçamağı yaptık….

Öyle iyi geldi ki…

Öyle huzurlu…

Dolunayın ışığı, aydınlattı her yeri…

Mehtaplı gecede, bebeğim kucağımda, bir başka söyledim ninnisini…

Nefes almak derler ya… Nefes aldık…

Yol boyunca giderken, etrafıma dikkatlice baktım…

Sanki Karpaz’a ilk kez gidermiş gibi…

Nasıl da el değmemişti her yer…

Nasıl da iç açıcı…

Betonda değil, doğallıkta kayboldu gözlerim…

Ve iyi şeyleri de söylemek lazım ki, Dipkarpaza’a giden yol, çok da güzel olmuş…

Yolu hiç sezmedik…

Adeta yolculuğumuzdan keyif aldık…

Ama aynı şeyi, Apostolos Andreas’a giderken de söylemek isterdim…

Ya da Altın Kum’a…

Öylesine sallandık ki o yolda….

Çukurlardan kaçmak için, bir sağa bir sola savrulduk…

Daracık yolda, bir de hızla gelen onlarca arabayı düşününce…

Resmen perişanlık…

Ülkemizin en önemli turizm yerlerinden…

Pek çok kiralık araç…

Rum arabaları…

Bu kadar zor mu, böylesine önemli bir yolu onartmak…

Hele de milyonlarca turist için yaptığımız havaalanımız varken…

Bu turistlerin, bu yeri ziyaret edeceğini bilerek…

Anlayamıyorum, anlamlandıramıyorum…

Gördüğüm tek şey, lastiği patlayabilen veya bozulan arabalar için konan reklam tabelasının, iyi iş yapacağı…