Kişi özgür olduğu kadar vardır.

Eğer özgürlüğünüz yoksa siz de yoksunuz.

O yüzden değil midir ki dünya adalet sisteminde en büyük cezadır, kişinin özgürlüğünün elinden alınması.

İdam cezasını katmıyorum, çünkü tasvip ettiğim bir şey değil.

Özgürlüğü sadece, dolaşım olarak algılamamak lazımdır.

İnsanın çok çeşitli özgürlükleri vardır.

Basın Özgürlüğü de bunlardandır.

Haber almak ve haber vermek yaşamsal önemi olan bir özgürlüktür.

Kısıtlanmak istenen toplumlarda ilk hedef her zaman basın özgürlüğü olmuştur.

Bir toplumun elinden eğer sahip olduğu tüm değerleri almak isterseniz işe basın özgürlüğünden başlarsınız.

Basın özgürlüğünün olmadığı toplumlar kördür, sağırdır, dilsizdir..

Bir insana yaşatılabilecek en büyük ızdıraplardan birisi de herhalde düşündüklerini dile getirmesini engellemektir.

Ne gariptir ki, basın özgürlüğü savunmak, bu özgürlüğe sahip olmak mücadelesi de sadece basının görevi olarak görülmektedir.

Bu hem gariptir hem de acıdır.

Toplumun bu en temel özgürlüğüne sahip çıkması gerekmektedir.

Ülkemizde bu konuda bir hayli yol kat ettik.

Ama henüz yolu bile yarılamadık.

Çok daha iyi yerlerde olmalıyız.

Hiç kimse basın özgürlüğünü sosyal medyada yorum yazma ya da paylaşımlara “like” yapmak ile karıştırmasın.

Basın apayrı bir dünyadır.

Ve basın özgürlüğü de hudutları olmayan bir değerdir.

Basın özgürlüğüne “oto kontrol” diyerek sınır koymaya kalkışmak bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerle eşdeğerdir.

Çünkü oto kontrol aslında “korku” duygusunun farklı bir ifade ile anlatılmasıdır.

Bir gazeteci yazarken ya da konuşurken asla ve asla korku duymamalıdır.

Gayle çekmek ve insanlar için endişelenmek başka şeydir, yazdıklarından ya da söylediklerinden ötürü başına bir şeyler geleceğinden korkmak ise bambaşka bir şeydir.

O nedenle son zamanlarda basına monte edilmeye çalışılan “oto kontrol” saçmalığı hepten reddediyorum..!

Bir diğer nokta da basın mensuplarının, gazetecilerin bağımsızlığıdır.

Evet, gazetecilik bir meslektir.

Bir geçim kapısıdır.

İnsanlar bu işi yaparken hayatlarını idame ettirecek gelir de elde etmek isterler.

Ama bu nokta günümüzde çok tehlikeli noktalara taşınmıştır.

Özellikle de büyük sermaye yapılarını medya sektörüne dahil olmaya başlamaları işi bambaşka bir boyuta getirmiştir.

Ülkemizde de ne yazık ki benzer yaklaşımları görmekteyiz.

Gazeteciler elbette emeklerinin karşılığını almalıdırlar.

Ama ölçüleri aşmadan, kantarın topuzunu kaçırmadan.

Özgür basından bahsedilmek için temel gerçeklerden birisinin de gazetecilerin ekonomik özgürlüklerine sahip olmaları gerektiğini asla unutmayalım.

Ve en son olarak da “gazeteci-medya” ilişkisinin boyutlarını ve sınır çizgisini iyi belirlemek şarttır.

Siyasetçi de gazeteci de durması gerektiği noktayı iyi belirlemek zorundadırlar.

Bu yönde kurulacak bir denge ile her şey çok daha sağlıklı olacaktır.

Daha özgür ve daha güzel günlere ulaşmak dileğiyle...