Depremlerin sonuçları ülkelerin kaderi mi?

Yoksa ilgililerin ihmali ve bilinçli (maddi bilinç) kusurları mı?

Bu sorunun cevabını herkes ve her kesim gayet iyi biliyor.

Vasat bir zekaya sahip ortalama profile sahip her insan depremin insan hayatına olan acı ve negatif etkilerini ve yıkımlarını da gayet iyi anlayabilir ve analizini algılayabilir.

Deprem olayı yer kabuğu ve toprak altı fay zonları haritasına bağlı olarak bir realitedir.

Uzmanlar belki ne zaman olacağını öngöremeyebilirler ancak yerini ve şiddetini yakın bir doğruluk payı ile tahmin edebilirler.

İlgili kurum ve kuruluşlar, bilim adamları ile yakın işbirliği içerisinde çalışarak proaktif tedbirleri alabilirler.

İş işten geçtikten sonra, geç kalınmadan maliyeti ve bedeli ne olursa olsun, gerekli radikal önlemler alınmalıdır.

Yerine konulamayan tek ve en önemli konu insan hayatıdır.

İnsanı yaşatmamız, devleti yaşatmamız ile doğru orantılı ve kaimdir.

O halde insanı ve beşeri gücü korumak bir ulusun ve ülkenin direkt milli varlığı ve geleceği ile ilgilidir.

Kontrolsüz, insafsız ve izansız bir şekilde sırf rantlar uğruna beşeri gücün ziyan olmasına sebebiyet teşkil etmek en büyük insanlık suçudur.

Dünya ve tarih sahnesinde depremler vuku bulmaktadır.

Ancak hiçbirisi 6 Şubat 2023 04.17’de Kahramanmaraş pazarcık odaklı, hemen arkasından Elbistan odaklı gerçekleşen ve 10 ilde korkunç boyutlarda hissedilen, 150 km uzunluğunda, 70 km genişliğinde gay hattının 7.7/7.6 şiddetinde kırılması, 1500 kilometre karelik bir alanda yıkıcı ve öldürücü etkisi olan ikiz depremlerin anatomisi gibi olmamıştır.

Yeryüzü ve insanlık yüzyıllar boyunca böyle bir felaket yaşamamıştır.

Acımız, yaramız, kayıplarımız Anavatan Türkiye ile birlikte tarifsizdir, sonsuzdur.

Pırıl pırıl çocuklarımızı, öğretmenlerimizi, velilerimizi içimiz yana yana toprağa verdik.

Türkiye’de can kaybı, bu satırları yazarken 32 bini, yaralı sayısı 90 bini bulmuştu.

Can ve mal kaybı korkunç boyutlardadır.

Kaybettiğimiz insanlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı ve yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.

Bu felaketin izleri ve travmaları uzun yıllar silinmeyecektir.

Millet olarak dayanışma ve gönül birliği içerisinde zamanla tüm yaralarımızın sarılması ve iyileşme süreci içerisine girilmesi ve acı zorlukların üzerinden gelinmesi sağlanacaktır.

Bu asrın felaketinden çıkarılması gereken derslerin ve yapılması gereken işlemlerin bir an evvel uygulama bazında tatbik edilmesi, her anlamda yasal, eğitim, sosyal, bayındırlık, sağlık ve ekonomi olarak sağlanmalıdır.

Her depremden sonra gerekli dersleri almak için bir sonraki depremi beklememek gerekir.

Bir sonraki depremi yıkıntıları ve kayıpları bir önceki depremden çıkartılan acı tecrübelerin hayata ne kadar yansıtılması ile mutlak surette bağlantılıdır.

Deprem kadar acı olan bir husus da ondan hiç ders alınmaması durumudur.

Çok dersler vardır.

Çok işler vardır yapılacak.

Bir kısmına burada değineceğim.

İmar planları, zemin etütleri, yapı güvenliği ve denetimi, kalite kontrol, proje uygunluğu, yeterli ve uygun malzemelerin kullanılması hayati önem ve zorunluluğu olan bir konudur.

Bu sorumluluk müteahhitler ve mühendisler tarafından yerine getirilmeli, devletin ilgili birimleri tarafından da kontrolü yapılmalı ve müteakiben nihai onay verilmelidir.

Yasal mevzuat hükümlerine aynen uyulmalı, hatır, gönül, vefa gibi yasadışı yaklaşımlara asla müsaade edilmemelidir.

Bilimsel esaslar temelinde hareket edilmeli, doğru işlerin deprem yönetmeliği çerçevesinde yapılması ele alınmalıdır.

İnsan kusuru, ihmali, kastı ile insanların öldürülmesi önlenmelidir.

6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen, bizleri derin acılara boğan asrın doğa olayında yitirilen canları geri getirmek, gözyaşlarını dindirmek mümkün değildir.

Ancak, müsebbiblerinin de ortalıkta dolaşmalarına müsaade etmemek ve gereken en ağır cezaya çarptırmak için hızlı bir şekilde adalet karşısına çıkarılmaları temin edilmelidir.

Eğitim-öğretim müfredatı gözden geçirilerek okullarda coğrafya, jeoloji bilimi derslerinin ağırlıklı bir şekilde okutulması, depreme yönelik bilgi ve bilinci artırılması, deprem tatbikatlarının sık sık yapılması sağlanmalıdır.

Doğal afetlerle mücadele kapsamında normal zamanlardan itibaren halkın bilgi düzeyini artırmak maksadıyla yaygın eğitici etkinliklerin yapılması koordineli biçimde icra edilmelidir.

Belki bir afetler bakanlığının ihdas edilmesi daha yararlı ve daha etkin olacaktır.

Amaç insanlara acıyla değil, akılla birşeyleri öğretebilmektir.

Bu coğrafya acıyla öğrenenlerin coğrafyası olmaktan çıkarılmalıdır.

İbn-i Haldun “coğrafya kaderdir” diyor.

Ancak, sahtekarlık yaparak, eksik malzeme kullanılarak depreme dayanıksız yapılar, betonlar altında masum insanları ölüme terk etmek kader olmamalıdır.

Deprem ve diğer afetlerde krizle mücadele ve kriz yönetimi sayesinde doğru bir şekilde yönetilebilirse kaderi problem noktasına taşımayı, problemi de çözüm noktasında yok etmeyi (saf dışı etmek) başarabiliriz.

Yazılacak çok şeyler vardır.

İşin özünden ayrılmadan sorgulayıcı akıl, eğitim ve pozitif bilimler ışığından ayrılmadan, birlik beraberlik içerisindeki sinerji ve enerji ile başarabiliriz.

Depremin ilk olduğu andan itibaren sahada var olan, toplumun yanında yer alan, canla başla aralıksız çalışan, tek yürek olan güzel insanlara, tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum ve takdir hislerimi ifade ediyorum.

Burada Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de deprem sahasında devam eden çalışmalarından ve fedakarca gayretlerinden bahsetmeden geçmem mümkün değildir.

Ordu milletinin emrinde yaralarını sarmaya ve her konuda lojistik destekten sağlığa, barınmaya, tahliye, arama kurtarmaya kadar üç boyutlu ortamda destek olmaya, güç ve moral vermeye devam etmektedir.

Türk Ulusu bu felaket karşısında tek yürek ve tek ses olmayı başarmış ve mücadelesine toparlanma, insanını yaşatma ve koruma noktasında etkin çalışmalarına hızlı ve tereddütsüz bir şekilde devam etmektedir.

Uluslararası destek ve işbirliğinin de sadece depremlerde değil, her zaman ve her ortamda sürdürülmesine bu büyük felaketin vesile teşkil etmesini temenni ediyorum.

Depremden önce, onu yaşamadan, gözyaşı dökmeden yaşamak istiyorsak, hatalar ile yüzleşmeyi ve doğru iş yapmayı öğrenmeyi meleke ve yaşam tarzı haline getirmeyi, bilimi rehber edinmeyi, ortak akıl ve vicdani sorumluluk içerisinde, hak hukuk çerçevesinde kalmayı da başarabilmeliyiz.

Bunları yaptıktan sonra başımıza gelen ve bizi üzen çeşitli hadiselere işte o zaman kader ve ilahi takdir diyebiliriz.

Vefat eden insanlarımıza bir kez daha rahmet diler, yaralılarımıza acil şifalar ve mağdur kederli yakınlarına sabırlar temenni ederim.

Türk Milleti’nin ve Türklük Dünyası’nın başı sağolsun.

Hepimize büyük geçmiş olsun.