Dünyanın en değerli taşı olan elmas, aynı zamanda bilinen en sert maddelerden de biridir.

Bu sebeple elmasa ancak kendisi zarar verebilir çünkü elmas, sadece elmasla kesilip parçalara bölünebilir.

Kristalize bir mineral yapısına sahip olan ve saf karbondan oluşan bu değerli taş, yüksek iletkenlik gücüne sahip olmasının yan ısıra, ısı yansıtıcılar arasında da en saydam maddedir.

Antik çağlardan beri bu ışıltıya kapılan hemen herkes, bu taşı gösteriş aracı, bir süs mücevheri olarak kullanırken, esas kıymeti kesme tekniğinin gelişmesinden sonra 17. yüzyılın sonlarına doğru keşfedilmiştir.

Elbette yer altında yer alan her maden bu kadar değerli değildir…

Elmas olabilmek için; yer kabuğunun altında, çekirdeğin yakın bir noktasında belirli bir sıcaklığa ve basınca maruz kalmak gerekir.

Elmasa ulaşabilmek ve sahip olabilmek içinse yeryüzünde volkanik hareketler, depremler yaşanmalıyız ki bu kıymetli taş yer yüzüne çıkabilsin ve onu bulabilelim.

İster cevher kayaların içerisinde ister de nehir kumlarının arasında, nerede bulunursa bulunsun özel bir ayrıştırma ve eleme sonucu bin bir emekle elde edilebilir bu kıymetli taş.

Dünyanın oluşumu sırasında yer yüzünün derin noktalarına yerleşmiş karbondan meydana gelir elmas.

Tıpkı kömür gibi…

Fakat yanlış anlaşılmasın, elmasın oluşumunda kömürün hiçbir payı yoktur!

Çünkü kömür, tortul bir kayaçtır ve yeryüzünde birikmiş bitki atıkları kaynaklı oluşur.

3,2 km’den daha derin noktalarda kömüre rastlanmaz.

Aynı karbon yapısına sahip olabilirler fakat moleküler yapıları sebebiyle birbirlerinden çok farklıdırlar.

Tıpkı insanlar gibi…

“Biri elmas, diğeri kömür.

İnsanı düşünelim; herkes topraktan yaratıldı.

Ancak ahlâk, merhamet, vicdan gibi kimyasal bağlar, onun asıl cismini belirler.”

(Prf. Dr. Aziz SANCAR (Moleküler Biyolog))