Son gerçekleşen Türkiye seçimi bugüne kadarkilerden daha fazla bir şekilde bizlere etki etti.

Özellikle de siyasi yaşantımıza.

Türkiye seçimlerinde olası bir farklı sonuç ile iktidar ve Cumhurbaşkanı değişimi beklentisi bizim ülkede değişik duygular yarattı.

İktidarın ve Cumhurbaşkanı’nın değişmesiyle Türkiye’nin Kıbrıs politikasının da değişeceği öngörüsü ile yola çıkanlar oldu.

Bu beklenti ile faaliyete geçenleri bile gördük.

14 Mayıs’ta hem parlamento hem de Cumhurbaşkanlığı ilk tur seçimi yapıldı.

TBMM’de dengeler değişmezken Cumhurbaşkanı’nın belirlenmesi ikinci tura kaldı.

İki hafta sonraki ikinci turda da beklenen değişim yaşanmadı.

Olmadı.

Ama bu bile beklentileri değiştirmedi.

Yine de “değişiklik olacak” şeklinde beklemeye devam edildi.

Ve bu beklenti düne kadar da sürdü.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar seçildikten sonraki ilk yurt dışı ziyaretini gerçekleştirdiği ülkemizde “Yeni Kıbrıs Politikası”ndan çark edeceğini ve “haydi buyrun müzakere masası”na diyeceğini bekleyenler oldu.

Hatta bunu “koşulsuz bir şekilde masaya dönme” olarak yapacağını bile dillendirdiler.

Ama olmadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan geldi, Cumhurbaşkanı Tatar ile görüştü ve basının karşısına çıktı.

Gayet net ve açık bir şekilde hem “Yeni Politika”nın hem de “KKTC Tanınmalı” çağrısının sürdüğünü vurguladı.

Bu duruma kimlerin sevindiğinin ya da kimlerin üzüldüğünün derdinde değilim.

Herkes istediği duyguyu dilediği dozda yaşayabilir.

Benim esas işaret etmek istediğim nokta, yıl 2023 olmuş ve bizler hala “gerçekler üzerine kurulmamış” öngörüler peşinde koşuyoruz.

Ülke gündemine bu konuları dahil ediyoruz.

Oysa ki ülkemin önceliği bulunan o kadar çok sorunu var ki.

Ama yapmıyoruz.

Sorunlar dururken hala “Bir Federasyon Masalı” peşinde koşuyoruz.

Olmadı, olmayacak da..

Federasyona karşı değilim.

Benim karşı olduğum olmayacak bir hayalin peşinde koşmaktır.

Artık daha gerçekçi hedefleri ortaya koymalıyız.

“Peki tanınma gerçekçi bir hedef mi” diye soranlarınız olmuştur.

Tanınma kolay bir yol değil.

Ama en azından federasyon kadar reddedilmiş bir vizyon da değildir.

Federasyon gibi tükenmişlik yaşamıyor.

Doğru bir şekilde yönetilirse başarılı olabilecek bir politikadır.

Tanınmanın yanında “iki devlet” politikasını ekledik.

Ancak yeri gelmişken burada eksik kalan bir noktayı da dile getirmek isterim.

İki devlet yapısının çatısını ortaya koymadık.

Bağımsız, bağlantısız bir devlet için yola çıkmış değiliz diye düşünmekteyim.

Özellikle de pandemi sonrasında gelişen yeni dünya düzeninde taşlar yerine otururken hiçbir devlet “tarafsız” kalmayacak, kalamayacak.

O nedenle bizim de talep ettiğimiz devletimizin hangi tarafta olacağını da söylememiz şarttır.

Kafamızda hangi dünya görüşü olduğunu da anlatmalıyız.

Bu önemli eksikliği de gidermemiz halinde ayakları yere daha fazla basan bir politkamız olacaktır.

Sonuç olarak, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün yaptığı açıklamalar ile taşlar yerine oturdu.

Yeniden fabrika ayarlarına döndük.

Artık yola devam edebiliriz..