İnsanoğlu çok tuhaf bir varlıktır.

Başımıza geleceğini kesin olarak bildiğimiz tek şay varsa o da ölümdür.

Eninde sonunda olacaktır.

Buna eminiz.

Ama yine de yaşamaya devam ederiz.

Bunu sağlayan da yaşama içgüdümüzdür.

İnsanoğlunu öleceğini bilerek yaşamaya devam ettirecek kadar güçlü bir içgüdüdür.

Zaman zaman bu içgüdünün ölçüsü kaçabilmektedir.

Yani insanoğlu yaşayabilmek için başka canlara son verme hakkına kendisini sahip zannetmektedir.

Bu da diğer bir yapısal özelliğimiz olan aç gözlülüğümüzle bağlantılıdır.

Gerçekten de son derece karmaşık bir yapıya sahiptir insanoğlu.

Bizler yani..

Ve bu karmaşıklığın elverdiği ölçüde yolumuza devam etmekteyiz.

İlk çağları geride bırakalı çok uzun zaman oldu.

“Bilişim” adını verdiğimiz yeni bir çağdayız artık.

Kendimiz yaratmış olmamıza rağmen hala gereklerini tam olarak anlayamadığımız, kurallarını tam olarak oluşturmadığımız bir çağdayız.

Deneme yanılma evresini çok geride bırakmış olmamıza rağmen hala bariz hatalar yapabildiğimiz bir çağdayız.

Demek ki her çağın başında belli bir acemilik süreci olmakta.

Bir önceki çağ ile yenisi arasındaki keskin farklılar bu durumu yaratıyor olabilir.

Bilişim çağındaki insanoğlu bugün belki önceki çağlara göre çok farklı yaşam koşullarına ulaşmış olabilir.

Ama geniş açıdan bakıldığında doğa ile ilişkilerimizde hala ilk çağın çaresizliğindeyiz.

Burada işaret etmek istediğim nokta sadece deprem gibi doğal afetler değil.

En başta kendimizin neden olduğu doğal felaketlerle başımız beladadır.

Küresel ısınmanın etkilerini giderek daha çok yaşamaktayız.

Çözümünü biliyoruz.

Ama hala gerideyiz.

Çaresiz değiliz.

Ama gerideyiz.

Akıl alır bir durum değil.

Ama bunu yaşıyoruz.

Aynı deprem sonrası gibi.

Çok büyük bir felaket yaşadık.

Etkilerini atlatmak bir yana, azaltmak bile mümkün müdür, çok emin değilim.

Çok büyük bir acı üzerimize çöktü.

Bu acının yanı sıra, depremin bizi de doğrudan vurabileceği gerçeği ile yüz yüzeyiz.

Bilim bizi uyarmakta.

Dikkate almak şart..!

Adımlar da bu yönde.

Ama çok kısa adımlar.

İmkanları daha da geliştirmeli ve hızlanmalıyız.

Unutmamalıyız ki, depremsiz geçen her günü kar saydığımız gibi, bizi depreme yaklaştırmaktadır aynı zamanda..

Bilimin uyarısı çok açık: “Kıbrıs’ta bir deprem mutlaka olacak..!”

Bilmediğimiz tek şey zamanı ve şiddeti.

Ama olacağını biliyoruz.

O zaman hızlanalım.

Faydan fayda çıkaralım.

Yıllardır ihmal ettiğimiz yapılarımızı düzeltelim.

Ama bunu yaparken de içgüdülerimizi de düzeltelim.

Bugüne kadar yenik düştüğümüz yeter.