Hava çok sıcak.

Bilim insanlarının küresel ısınma uyarılarını ciddiye almayarak geldiğimiz noktada mevsimlerdeki anomalileri yaşıyoruz.

Bir gün gölgede 40 dereceye ulaşan hava ertesi gün sağanak yağışa dönüşüp sele neden olabiliyor.

Bizim ülkede havalar zaten hep sıcaktı ama bu seferki bizi de aşan bir noktada.

Günün sonunda, kavrulup gidiyoruz buralarda.

Hafta sonuna sıcak hava kadar damgasını vuran başka şeyler de oldu.

İlk olarak bir kelepçe skandalı yaşadık.

Ülkemizde öğrenci olarak bulunan bir kızımıza “hırsızlık” yaptı diye kelepçe vurduk.

Peki cezasız mı kalsaydı..?

Hayır elbette..

Herkes yaptığının cezasını çekecek.

Herkes”in altını da çizdim, burada dursun.

Ceza elbette suçun bedelidir.

Ama suçun bedeli kadar olması şartıyla.

O fotoğrafa tepki gösterdik.

Polis de “ağır suç işledi” diyerek yaptığını savundu.

Suç mu..?

Polis açıklamasında “suç”tan ve “suçlu”dan bahsedilmekte.

Kesin bir ifade var.

Oysa ki bunun kararı her zaman mahkemelerindir.

Kişinin suçlu olduğuna karar verecek yegane makam mahkemelerdir.

Biz eğer çıkıp da “ağır suç işlemiş bir suçludur” dersek mahkemesi devam eden birisine işin içinden çıkamayız.

Bu işin bir yönü.

Ama benim esas itirazım olan yönü başka.

Üniversite öğrencisi bir kız.

Bu ülkeye aidiyet hissederek öğrenimi sürerken kedisini de getirmek istemiş.

Buraya dikkat: “öğrenciliğim sürerken bir kedi de burada edineyim” dememiş.

Ne yapmış..?

Ülkesindeki kedisini buraya getirmiş.

Bizim yasalarımız gereği (ki ben bu yasaların doğru olduğuna inanan birisiyim) belli bir karantina için veteriner dairesine teslim edilmiş.

Zaten ne olduysa sonradan oldu.

Belli ki kızımız ya hayvanını fazla özlemiş veya hayvanın barınma koşullarını beğenmemiş.

Sizce hangisi..?

Ve kalkmış gitmiş, “Veteriner Dairesi’nin kapısı izinsiz açıp içeri izinsiz girmiş ve kediyi karantina edildiği kafes içerisinden çalınmış”..

Bunu polis diyor.

Yani, üniversite öğrencisi bir kız çocuğu istediği zaman bizim veteriner dairesinin kapısını izinsizce açıp içeriye girip karantina kafesinden istediği hayvanı alıp gidebiliyor.

Umarım söz konusu yerin bir de gece bekçisi yoktur.

Esas mesele sonra başlıyor.

Tespit edilen “suçlu” kızımız tutuklanıyor.

Kelepçeleniyor ve hakim karşısına çıkarılıyor.

Şimdi tersten okuyalım.

KKTC’li bir çocuğumuz Türkiye’de aynı şeyleri yaşasa buna ne derdiniz..?

Bu konuda nokta koyduk.

Biz esas meseleye devam edelim.

Elleri kelepçeli fotoğrafa tepki gösterenler oldu.

Ben de onlardan birisiyim.

İlginç olan, her kesimden insanımız tepki gösterdi.

Yani işin tamamen insanı boyutundayız.

Belli ki polisimiz olaya biraz kızmış.

Dün akşamüzeri yapılan açıklamadaki ifadeler bunu gösterdi.

Peki bunda kızacak ne var ki..?

Siz değil miydiniz daha birkaç hafta önce azılı üç tane hükümlü suçluyu işledikleri bir başka suçtan ötürü mahkemeye götürürken alinizden kaçıran..?

Bu adamlara kelepçe vurulmuş muydu..?

Eğer kelepçe vurulmuşsa nasıl başarıp da kaçmışlar..?

Kelepçe vurulmamışsa da, NEDEN..?

Sorular ortada…

Ağır suça kelepçe vururuz bir bahane değil.

Benim polisim zekidir.

Suçluyu gözünden tanır.

Bu konuda en ufak bir şüphem yok.

O yüzden de o kızımıza kelepçe vurulmasa da olurdu.

Ama yok eğer mahkeme bunu emretmişse, o kızın o şekilde mahkemeye getirilmesi görüntüsü konusunda da sayın hakimlerimizi vicdanlarıyla baş başa bırakırız.

Sonuç olarak bir olay yaşandı.

Suçlu kim arayışında değiliz.

Bize yakışmayan bu görüntüye eğer yasanın kendisi neden olmuşsa oturalım ve o yasayı elden geçirelim.

Yola böyle devam edemeyiz.

Kelepçe uygulaması polisin inisiyatifine bırakılabilir.

Böyle olursa da benzer görüntüleri asla yaşamayız.

O kadar eminim bundan.

Dediğim gibi, benim polisim bu konularda oldukça iyidir.

Kime kelepçe vuracağını herkesten iyi bilir.

Yazının sonundayız.

Biliyorum, başlıkta “elektrik” de yazıyor.

Ama elektrik yok.

Olmadığı zaman aklımıza gelen elektrikten bahsetmeyeceğim.

Sadece başlıkta kalsın…

Aynı KKTC gibi…