Tutunabilmek.

Tırnaklarımızla yakasına yapışmak meselesi.

Hayata, başarıya, mutluluğa.

Ama yok.

Öyle bir durum yok sanki.

Başarı kaygısı yok.

Kariyer kaygısı hiç kalmamış.

Üretebilmek, işe yaramak, ait olmak.

Yok oğlu yok.

Hayat nasılsa alıp gidecek alışkanlığında her bişey.

Öyle de olsa, böyle de olsa hayat geçecek.

Fazlası içim uğraşma lüzumu yok.

“Canımı yeyemem ya” anayasası galip.

******

Yetmez halbuki.

Kişi mutsuzsa, mutlu bir evlat yetiştirebilir mi ki!

Üretmezsen, verimden anlayabilir misin?

Daha iyisini yapmazken, ideali anlatabilir misin?

Hikaye tam da bu!

Kıbrıslı Türk güzel olanı kendine layık görmüyor artık.

Bezmiş, umursamıyor.

İyi sporcu olsam ne yazar diyor.

Çok yetenekli sanatçı olsam kaç para diyor.

Ben en iyisini yapsam, kimse bunu yapmazken ne işe yarar ki diyor.

Bitirmiş hikayeyi Kıbrıslı Türk!

Sanki yaşamaktan vazgeçmiş.

Sanki hayattan bile vazgeçmiş.

Hedefsiz, umursuz.

Bir o kadar da umarsız.

*****

Bakmayın herşeye şikayet eder gibi duruşlara.

Herşey yıldırım hızıyla da kanıksanıyor.

Kimse hiçbirşeye şaşırmıyor.

Normalleştirme her alanda mevcut.

En olmayacak olan bile.

En yadırganan bile.

Kıbrıs’ta artık yok, yok.

Herşey mümkün.

Herşey olası.

Eksik olan tek şey hayat kaygısı.

Hayata dair olanın gaylesini kimse çekmiyor.

Vazgeçişmişiz  yani.

Herşeyden.

Ama galiba en önce kendimizden.

Kendimizi bile sevmekten vazgeçmişiz.

Hayattan vazgeçmişiz.