Hükümet olası depreme karşı alınması gereken tedbirler için kaynak yaratmaya çalışıyor.

Bunun için çeşitli yollar denenmekte.

Pardon, çeşitli yollar değil.

Bir yolun farklı yoları denenmekte.

Tek yol belli: Halktan para toplamak.

Çünkü para ağaçta yetişmiyor.

Hoş, yetişse de bizim bunu başaracağımızın da bir garantisi yok.

Dağıtmayalım, esasta kalalım.

Hükümet para toplamanın yolları üzerinde çalıştıkça muhalefet de bu yolları tüketmek için çalışmakta.

Sonuç olarak neredeyse her gün değişen bir durumla karşılaşmaktayız.

Muhalefet en başta dahil olduğu süreçten bir süre sonra ayrıldı.

Çok da şaşırmadık.

Çünkü bir yandan halktan para toplanması yönündeki çalışmalara dahildi, diğer yandan da halka “bunlara güvenmeyin, sakın para vermeyin” telkinleri yapmaktaydı.

Halk da bunu dinledi ve “para vermeyeceğiz çünkü size güvenmiyoruz” söylemleri artmaya başladı.

Evet, doğrudur.

Halk hükümete güvenmiyor.

Daha doğrusu, halk siyasete güvenmiyor.

O nedenle de para vermek istemiyor.

Haklıdır ya da haksızdır.

Buna girecek değilim.

İşaret etmek istdiğim nokta, halk siyasete güvenmiyor ve “para vermiyorum” diyor ya...

Siyaset de halka güvenmiyor bu konuda.

Güvense, para toplamak için yasa yapmazdı.

Çağrı yapardı.

“Ey halk, bu işler için şu kadar paraya ihtiyaç var. Pamuk eller cebe” derdi.

Ama bunu yapmadı.

Çünkü o da halka güvenmiyor.

Nasıl ki halk ona güvenmiyor.

Karşılıklı bir güvensizlik söz konusu anlayacağınız.

Aslında esas, bireyin toplumuna güvenmemesidir.

Toplumumuza güvenmiyoruz.

Bunun da tek nedeni toplumu iyi tanıyor olmamızdır.

Ya da tanımıyor olmamız.

İkisi çok farklı, farkındayım.

Kararı size bıraktım.

Siz söyleyin.

Birey olarak toplumunuzu tanıyor musunuz..?

Daha doğrusu, bu ülkede yaşayan insanlar bir birlerini tanıyorlar mı..?

Ve en önemlisi, bu toplumun bireyleri olarak birbirimize güveniyor muyuz..?

Soru basit.

Yanıtı da çok iyi biliyoruz.

Ama içimizdeki saflığı ile samimiyetle bunu söyleyebiliyor muyuz..?

İşte bundan emin değilim.

En azından bu noktada yeterince samimi olmayacağımızı bilecek kadar iyi tanıyorum dahil olduğum toplumu.

İşte bu nedenledir ki aradan geçen zamana rağmen hala adım atamadık.

Bir arpa boyu yol kat edemedik.

Bu kafayla da edemeyiz.

Ama bunu takan yok.

Belli herkes durumdan memnun..

Hani vardır ya, “herkes memnun ki gittiği yerden, hiç dönen olmamış seferinden”...

Aynen bu haldeyiz.

Herkes halinden memnun...

Rahatsızlığımız hep başkalarından kaynaklı.

Oysa önce kendisinden rahatsız olmalı insan.

Kendimizi sorgulamalıyız.

Sonra sıra başkasına gelmeli.

Ama biz hep kendimize iltimas geçiyoruz.

Torpil yapıyoruz.

Ve torpil olan her iş gibi bu iş de yanlış sonuçlar doğuruyor.