15 Kasım 1983’te kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, kurulduğu günden bugüne değişen hiçbir şey yok.

 

Sadece ganimetlerin niteliği değişmiştir.

 

Bir adının olması, anayasasının olması, kanunlara sahip olması, coğrafik sınırlarının belirlenmiş olması, bir dünya ülkesi olması anlamında yeterli midir, üzerinde yaşayanlar için?

 

Bir ülkenin sınırları içerisinde yaşamak, yaşadığı ülkenin kimliğine sahip olmak ve ülkeyi yönetenleri belirlemek yeterli midir, bir ülkenin vatandaşı olmak için?

 

Söylenecek çok söz var.

 

Toplum, bireysel zenginlikte kat edilen yol kadar sosyal denge ve kültürel yapı anlamında yol kat edemedi.

 

Bunun nedeni bireysel ya da örgütsel rant kapılarının denetimsiz bir şekilde çıkar ve menfaat ilişkileri doğrultusunda suistimal edilmesi değil midir?

 

“Kurt puslu havayı sever.” der atalarımız.

 

Güncellenmeyen yasa ve mevzuatlara bağlı olarak denetimsiz ve kontrolsüz yönetimlerin yaratmış olduğu puslu ortam, bu çıkar ilişkilerine zemin hazırlamamış mıdır?

 

Oluşturulan bu zemin, o koltukları kişisel çıkarları doğrultusunda kullanan kişi ve guruplar tarafından denetilmeyen ve kontrol edilmeyen kişisel çıkar ilişkilerine dönüştürülmemiş midir?

 

Vatandaşın öz sermayesi olan devlet arazileri, sanayi işletmeleri, resmi kurum gelirleri ve liyakate bağlı olan koltukları, rant ve peşkeş kültürüne heba edilmemiş midir?

 

Toplumda infial yaratan her olay, birilerine yeni rant kapıları açmış,

 

Hassasiyet gösterilmesi gereken her konu suistimale açık hale getirilmiş,

 

Denetleme ve kontrol mekanizması olması gereken kurumların, asalet ve liyakatten uzaklaştırılarak güvenirliliği yitirilmiş,

 

Kamuoyu nezdinde tartışılır hale getirilerek, devlete olan güvensizlik normalleştirilmiştir.

 

Palyatif çözümler üreterek günü kurtarma derdinden uzaklaşmalı.

 

İvedilikle oluşturulacak güven ortamı ve istikrarlı yönetim anlayışı ile sorunlara kalıcı çözümler üretilmelidir.

 

21'i yerel merkezli, 4'ü yurt dışı merkezli 25 üniversite, 2 meslek okulu olmak üzere 27 aktif yükseköğrenim kurumu bulunmaktadır.

 

Bunun için gerekli bilgi ve donanıma sahip bir toplum mevcuttur.

 

Geleceğe dönük olarak kurumların itibarını,  güvenli yaşam alanlarını ve toplumun yaşam kalitesini artıracak planlamalar ve çalışmalar zaman kaybedilmeden başlatılmalıdır.

 

Artık bu toplumun kaybedecek daha fazla zamanı ve kaynağı yoktur.

 

Hükümetler ve muhalefet, bu sorumluluk bilinci ile hareket etmeli ve çocuklarımıza, yarına umutla bakacakları bir ülke bırakmalıdırlar.

 

Artık deniz tükendi.

 

Bu halk geleceğimizi kadere teslim etmek istemiyor.

 

İtalyan filozof Giordano Bruno’nun dediği gibi,

 

“Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise iradelerini hakim kılmak için Allah’ı kullanırlar.”

 

O iyi insanlardan olma vakti gelmedi mi?