Turuncu mu yeşil mi;

Yeşil mi turuncu mu;

Ah ne karışık şu renkler…

Oysa ki çocukluğumda ne çok severdim rengarenk olmayı…

Turuncu pantolonum, yeşil tişörtümle uçururdum uçurtmamı…

Ne güzeldi portakallı dondurmam….

Ne güzeldi yemyeşil limon ağacımız…

Bizim soframız da rengarenkti….

Ali Amca da gelirdi; Rifat Dayı da….

Bazen bir şeyler konuşur, ikisi farklı şeyler dile getirirdi…

Belli ki farklı şeyler düşünüyorlardı…

Düşündüklerini söyler, sonra tokuştururlardı zivaniya bardaklarını…

Kucaklardık biz her rengi…

Kucaklamalıyız derdi annem…

Önce insan olmalıyız…

Sevmeli her insan birbirini…

Sevmeli barış için, güzellikler için…

Nefret değil mi soğutan bizleri…

Buz gibi olur içimiz de, yansımaz mı beynimize…

Fırtınaya dönüşmez mi düşüncelerimiz…

……..

Güneş açmalı benim düşüncelerimde….

Parlamalıyım yemyeşil ormanda akan dere gibi…

Ben bu Dünya’ya kavga etmeye gelmedim ki…

Göçüp gideceğim elbet bir gün…

Gideceğim de nefretle kavga edenlerden olmayacağım…

Sarılmış Tufan Hoca turuncu atkıya…

Ya da sarılmış Ünal bey yeşil atkıya…

Sarılmasın da kavga mı etsin?

Adalet kavgası başka, kin besleyip, nefret barındırma kavgası başka….

Önce insanız…

 Her şeyden önce insan…