Meseleyi geniş boyutlarıyla irdeleyelim.

7 aydır devam eden Rusya-Ukrayna savaşı artık bir klasik veya konvansiyonel savaş olmanın ötesinde kronik bir mesele haline gelmiştir.

Tüm öngörü ve değerlendirmeler, savaşla ilgili olarak ve süresiyle ilgili olarak, benim de yorumlarım dahil olmak üzere, yanlış çıkmıştır.

Çünkü savaşın anatomisi ve koşulları siyasi beklentileri ve hedefleri bir türlü karşılayamamıştır.

Hal böyle olunca savaş ve süresine ilişkin değerlendirmeler de doğru bir zeminde yapılamamıştır.

Daha ne kadar süreceğini de kestirmek oldukça zordur.

Aslında bu savaş/mesele bilindiği gibi Ukrayna ile Rusya arasında olmaktan öte, Rusya ile ABD ve Batılı ülkeler arasında cereyan etmektedir.

Savaşın tüm çeşitlerini ekonomik, psikolojik, siyasi, siber, askeri burada görüyoruz.

O nedenle “MESELE” olarak tanımlama yapmayı daha uygun buldum.

Ukrayna fiili olarak kendi ülke topraklarında sahaya sürülmüştür.

Batı’nın ve Transatlantik’in tipik politikası sonucu ve tıpkı Yunanistan’a yaptıkları gibi, vekalet savaşları dediğimiz piyon güçleri; kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaktadırlar.

Yüz yılı aşkın bir süredir yaptıkları maalesef budur.

Masum insanları da kullanarak suç işlemekten geri kalmıyorlar.

Hani bir söz vardır, “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir”. Bu emperyalist güçlerin mental yapısı “Ölen ölür, kalan sağları biz kullanırız” çerçevesinde isnat etmektedir.

Bu nedenledir ki uluslararası hukuku bile kullanmakta ve kendi bakış açılarına ve çıkarlarına göre hukuku ve insan haklarını şekillendirmektedirler.

Bir savaşın en son hedefi siyasi hedef olup, bu hedefin elde edilmesi ile savaş sona erer.

Siyasi hedefe ulaşmak için ara hedefler belirlenir.

Bu ara hedefler genellikle askeri hedefler olarak tespit edilir.

Askeri hedefler askeri güçler tarafından belirlenen kritik arazi arızaları ile düşman kuvvetleridir.

Düşman kuvvetlerinin azim ve iradesinin kırılması ile savunma imkan kabiliyeti etkisiz hale getirilerek hükümet direktifi doğrultusunda; önceden güvenlik siyaset belgeleri ile öngörülen ve belirlenen siyasi ve sivil hedefler ele geçirilerek karşı taraf bir anlaşmaya maruz bırakılarak taraflar arasında bir barış tesis edilir.

Bu çerçevede dönüp Ukrayna meselesine baktığımızda şunları görüyoruz:

Henüz siyasi hedeflerin ve kazanımların iki tarafça da elde edilmediğini,

Ara hedefler olarak tespit edilen askeri hedeflerin de büyük bir kısmının ele geçirilemediğini,

Yukarıda belirtilen iki hedef grubuna tarafların tüm milli güç unsurlarının sahaya girmesine rağmen erişilemediğini ve ortada başarı adına herhangi bir performansın olmadığını görüyoruz.

7 aydır devam eden bu meselede olması gereken taktik ve stratejik resmi göremiyoruz.

Peki neyi görüyoruz?

Neler oluyor sahada?

Nereye doğru gidiliyor?

Kafkasya ve bölgede Doğu Avrupa’da özellikle yıpranmışlığın yorgunluğun iradelerin zayıfladığını görmekteyiz.

Rusya amacına ulaşamıyor.

Ukrayna direnmeye devam ediyor.

Potansiyel ve kinetik tehlikeler de bölgede hat safhada devam ediyor.

BMBG ve barış örgütleri de yetersiz ve etkisiz kalmaya devam ediyor.

Bu vesileyle adının önünde barış olan tüm global örgütlerin varlığı bir kez daha sorgulanmalıdır.

Aslında metin içerisinde vurguladığım gibi emperyalist güçlerin stratejik körlük içerisinde kör döğüşü yaptıklarını, oltanın ucuna da Ukrayna yemini taktıklarını söylersek sanırım yanlış bir cümle kurmuş olmayız.

BMBG’nin daimi üyeleri en fazla silahlanmaya pay ayıran ve en çok silah satışı yapan ülkelerdir.

Nükleer silaha sahip 9 ülkeden 5’i Güvenlik Konseyi’nin sahibi olan ülkelerdir.

12725 olan nükleer başlıklı silah sayısının 12190’ı yine bu beş ülkenin elinde bulunmaktadır.

Etkin bir silahların kontrolü ve nükleer silahların sınırlandırılması (uzun vadede ise yok edilmesi) sürecine acilen girilmeli ve bu konuda karşılıklı anlaşmalar taahhütlü bir şekilde ve denetime açık bir şekilde yapılmalıdır.

Dünya beşten sadece büyük değil aynı zamanda çok daha önemlidir.

İnsanlık adına bu mutlaka yapılmalıdır.

Aksi takdirde beşten küçük kalacak bir dünyada güvenlikten ve barıştan yoksun kalacak bir şekilde yarınsız olarak gelecek nesillerin vicdanlarında yargılanacak savaşların ve silahların gölgesinde bir dünya bırakılmış olacaktır.

Bu sözün söylenmesine vesile olan ve sözde barışı savunan beşler (beşli) tarafından.

Özetle, dünya kendisi kadar büyük olsun, insanlığın hizmetinde huzurun adresi olsun.

Aksi halde aynı şeyleri söylemeye devam edeceğiz.

Yaşanası güzel bir dünya temennisi ile siz değerli okurlarıma saygılar sunuyorum…