Ara seçimlere sayılı günler kala ülkede Annan Planı döneminde gördüğümüz bir kutuplaşma var. Özellikle medya alanında. “Sol” dediğimiz kesim birleşti ve “Sağ” medyada kim geliyorsa önlerine vurup vurup ilerliyorlar. Sağ medyanın yazarları ise “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” modunda. Ta ki sıra kendilerine gelinceye kadar.

Şener Levent Afrika’da diyor ki “Türkiyeli gazetecilere imtiyazlar veriliyor. Dış Basın Birliği diye binaları var.” Oysa sol gazetecilerin ağırlıkta toplandığı Gazeteciler Birliği’nin de çok güzel tesisleri olduğunu ve bu tesislerden çok ciddi bir gelir elde ettiğini yazmıyor mesela.

Olsun, her iki tarafında çok güzel tesisleri olsun. Gelir getiren, gazetecileri bir araya toplayan yerleri elbette olsun. Ama bir tarafı gösterip öbür tarafı göstermemek ne kadar doğru?

Sol taraf birlikte hareket ediyor. Sağ ise paramparça. Bir araya gelemiyor, birbirini desteklemiyor. Tıpkı siyasette olduğu gibi.

Sağ siyaset adına en çok dayağı Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanlığı ekibi yiyor. Sağ taraftan bir gazeteciye vurulacaksa ucu mutlaka Saray’a dayandırılıyor.

Esasta hedef Cumhurbaşkanı Ersin Tatar. Ve Tatar’a yakın kim varsa hedef tahtasına oturtuluyor. Sürüdeki tek tek kopartıp parçalayan kurtlar gibi saldırıyorlar. Her kaybın yeri dolmuyor, doldurulamıyor. Oysa sürüyü güden “çobanın” bilmesi gereken şey şu: “Gün gelecek sürüde kurtların parçalayacağı kimse kalmayacak ve sıra kendisine gelecek.”

Sevgili dostlar, altı üstü bir milletvekili seçeceğiz 25 Haziran’da. Ama öyle bir kutuplaşma siyaseti güdülüyor ki bu işin 25’inden sonrasının da olduğunun kimse farkında değil.

Küçücük bir Ada’da yüz yüze bakıyoruz. Herkes herkesi yakından tanıyor. Herkesin herkes ile ortak bir geçmişi var. Buna rağmen öylesine bir linç kültürü oluşturuldu ki sadece kişiler değil onların aileleri de bundan etkileniyor.

İnsan üzülmeden edemiyor. Daha önce birlikte yiyip içtiğiniz arkadaşlarınız bu kutuplaşmanın etkisi ile sizi hedef tahtasına koyabiliyor.

Serhat İncirli bizi “ahlaksız” olarak yazmış mesela bugün. Oysa onca yıl beraber çalıştık. Evine gittim, limonatasından beraber içtik. O gün ki Alihan ne ise bugün ki Alihan’a aynı demiyor, diyemiyor.

Günün sonunda bir kutuplaşma siyaseti aldı başını gidiyor. Sonu nereye varacak kestirmek zor. Annan Planı döneminde yaşamıştık benzer bir durumu. Ötekileştirme, yalnızlaştırma ve linç etmeye dönük bir strateji. Sol kesim bunu iyi beceriyor. Sağ kesim ise korktu ve sindirildi, sesini çıkartmıyor, uzaktan seyretmekle yetiniyor.

Oysa herkesin tek bir gailesi olması gerekir, bu memleket nasıl daha yaşanır bir yer olur, insanları nasıl daha mutlu kılınır. Bunu konuşan da yok bu konuda fikri olan da….