Kıbrıs’ın kuzeyi 13. Kez yerel yönetimleri seçmek için sandık başına gidiyor. Belediye sayısı hakkında ortaya çıkan karmaşa dışında bildiğimiz dümdüz seçim sathına girdik. Ya da eskilerin deyimi ile sath-ı mailine yani eğik düzlemine; yokuş aşağı… Yıl sonuna başka bir yerel yönetim tablosu ile gireceğiz.

Bizim siyasette belediyecilik uzun zaman avam bir iş olarak görüldü. Özellikle bazı partilerimizde politikacı yeme aracı olarak kullanıldı. Ta ki Recep Tayyip Erdoğan’ın hikayesi ortaya çıksın. Ardından da siyasi kariyerinde puslu bir geçmiş olarak kalan belediye başkanlığından başka siyasi sermayesi olmayan Sayın Akıncı, Cumhurbaşkanı seçilsin.

Biliyorsunuz o meşhur hikâye… Güney Lefkoşa’nın kanalizasyonunu Haspolat’a taşıtma işi… İki toplumu kakada birleştiren bir barış ve iş birliği abidesi olarak dünya döndükçe şarkılara, şiirlere konu olacak bir eserdi…

Elbette sayın Akıncı’nın seçilmesinde seçmende yarattığı güven duygusu ve o dönemin iç dinamiklerinde meydana gelen kırılmalar ciddi bir etki yapmıştı. Seçim vaadi olan partilerin iç işlerine karışmama, iç politikada tarafsız olma, KKTC devletini gözeterek işleyişinde Cumhurbaşkanı olarak bir çeşit arabuluculuk görevi yapmak yerine, kendini olmayacak duaya âmin derken bulunca aslında Cenevre dönüşü bir sonraki seçimi kaybettiğini kendi bile anlamış olmalıydı… Papa seçimi gibi “bacadan duman” beklenen o günlerde havaya karışan aslında Kıbrıs Türk halkındaki federal çözüm umudu oldu.

İşte bütün paradigmayı değiştiren de aslında o andı. “Olmadı ve Olmayacak” önermesinin değişkeni artık “Federal Çözüm” olmuştu. “İki Devletli Çözüm” fikrinin çok uzun zamandır verdiği gerçekleşme mücadelesine belki de en büyük katkı “Federal Çözüm” cephesinin olağanüstü başarısızlığıydı.

Başarının en önemli gereklerinden biri bağımlılık (dependency) yükünden kurtulmaktır. Yani başarınız ne kadar sizden bağımsız koşula bağlıysa o derece başarısız olma ihtimaliniz vardır. Federal Çözümün de en az beş tarafın uzlaşısı ile bağımlılık ilişkisi olması, bu fikrin başarılı olma ihtimalini en iyi şartlarda %3’e kadar düşürüyor.

Bağımlılık-bağımsızlık ilişkisini rasyonel bir yerden okuyamayan akılların, görmekten kaçtığı şey de bu gerçek.

Nitekim 2020 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine katılan adayların sadece iki buçuğu Federal Çözüm yanlısıydı. Federal Çözüm yanlıları bana kızmasınlar. Niye üç demediğimi, kendileri benden daha iyi biliyorlar.

İki Devletli Çözüm yanlılarının güçlü zaferi ile meydana gelen paradigma değişikliğinin Aralık ayında yapılacak yerel seçimlerde en fazla etkileyeceği seçim bölgesi sanırım Lefkoşa olacak. Yeni yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Meclis kompleksi yanında bir zamanlar kendilerinin de en büyük vaadi olan bir şehir parkı üzerinden yürütülen patırtı bize bunu gösteriyor.

Rahmetli dedemin bir gün geri gelecekler diye kırılan camlarını bile onarmadığı Rum evine, bölgenin en büyük EOKA’cılarından olan eski sahipleri geldiğinde uzun uzun kendilerine “fasariyalar”ın ne demek olduğunu, dedemin gelip geçici zannettiği şeyin 30 yıldır devam ettiğini anlatmamızın üzerinden 20 yıl daha geçti. Lefkoşa ise hala geçip giden ama bir gün geri gelecekleri hayal edilenleri bekliyor…

Lefkoşa artık Mesarya köylüsünün “Şeher”i değil.  Lefkoşa’nın nostaljik Türk bölgesi hiç değil, küçük ve metropolit bir kent. Yasemin kokusu nostaljisi ile ne alt yapı ne de bu yeni kentin sosyal ihtiyaçları karşılanıyor.

Lefkoşa, Gönyeli ile birlikte bir “Greater Lefkoşa” konsepti ile ele alınan “Başkent” olmak zorunda.