Devletinin adının değişeceği yönündeki açıklamaların tartışıldığı bir haftanın sonunda tam da yeni haftaya başladığımız ilk saatlerde yattığımız o yumuşak yataklarda biranda sallanmaya başladık.

Bir dakikalık sarsıntının ardından cep telefonlarımızdan sosyal medya hesaplarına girip “deprem oldu” hisseden var mı diye sorgulamaya başlamıştık ki acı haberi Türkiye Televizyon Kanalları Son Dakika olarak vermeye başlamış ve Kahramanmaraş’ta 7.7’lik bir deprem olduğu gerçeği ile güne uyanmıştık.

Günün ilk saatlerinde depremin nerelerde etkili olduğunu ne kadar yıkıma sebep olduğunu öğrenmeye çalışırken ikinci büyük depremi yaşadık Kıbrıs’ta.

Ve ikinci deprem ile birlikte artık işlerin iyiye gitmeyeceği çok aşikar bir hale gelmişti. İlk depremin derin izleri hakkında bilgiler geliyor felaketin boyutu git gide artıyordu.

Tam da ikinci depremin olduğu dakikalarda ülkemize bir ateş düştü. Adıyaman’a giden voleybol takımımız enkaz altındaydı. Hiç vakit kaybetmeden bakanlar kurulu ve Cumhurbaşkanlığı koordinasyon merkezi toplantı ve neler yapılacağına dair hızlı bir çalışma yapıldı.

Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Arama Kurtarma Ekiplerine o dakikalarda “kırmızı alarm” verildi ve acil toplanmaları istendi.

Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Zorlu Paşa, hemen arama kurtarma ekibinin oluşturulması, yanlarına 3 günlük yiyecek içecek hazırlanması talimatını verdi.

Başbakan Ünal Üstel, Zeki Ziya ile görüşüp Pegasus Hava Yolarından bir uçağın acil olarak kiralanası için girişim başlattı. Uçak dakikalar içinde ayarlandı ve Kıbrıs’a yönlendirildi.

Saat 14 gibi arama kurtarma ekipleri Ercan’da hazır bekliyordu. Araç gereçler, aileler her şey hazırdı. 14.30 gibi listeler oluştu. Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu başkanlığında ilk kafile 107 kişiden oluşuyordu ve hiç vakit kaybetmeden Adıyaman’a yola çıkıldı.

Uçakta kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Herkes neyle karışılacağını, deprem enkazında bizi neler beklediğini endişeli bir şekilde düşünüyordu. Zor bir uçuş sonrası Adıyaman’a indik.

Bir askeri görevli bizi karşıladı. Uçaktan inen malzemeleri Bakan Çavuşoğlu ile birlikte tüm ekip sırtlandık ve bizi bekleyen belediye otobüsüne bindik.

Otobüste tıklım tıkıştık. Bakan Çavuşoğlu ayakta yolculuk yaptı. Bizim de elimizde malzemeler vardı. Şehre girmeye başladığımız anda durumun ciddiyeti hemen belli oluyordu.

Yüzlerce yıkık binanın arasından ISAS otelinin enkazına ulaştık. Sivil Savunma ekipleri derhal çadırlarını kurup malzemelerini hazırladı ve enkaza çıktı.

Aileler ve diğer geri kalanlar bölgede ateş yaktılar. Zira çok kuvvetli bir sağanak yağış vardı. Nazım Çavuşoğlu Adıyaman valisine gidip yardım gereken konuları aktardı.

Ancak Valilik binası ağır hasarlıydı ve önünde yardım çığlığı atanlarla doluydu. Valilik binasında jeneratör çalıştığı için elektrik vardı. Mobil GSM şirketi aracı da vardı. Yani internet ve telefon o noktada çekiyordu.

Tekrar otel enkazına döndükten sonra Valilik ile enkaz arasındaki 2 kilometreye yakın yolu iki gün boyunca gidip geleceğimi anlamıştım. İki gün boyunca 2 gidiş 2 geliş 4 km günde de en az 4-5 kere yani toplamda 20 kilometreye yakın bir yolu yürümem hatta zaman zaman koşmam gerekiyordu. Öyle de oldu.

İkinci gün ilk cenazeler ile karşılaşmaya başladık enkazda. Otelde kalan başka grupların cenazeleriydi bunlar. Ve ilk cenazelerin çıkması ile birlikte umutlarımızda yavaş yavaş kayboluyordu.

Üçüncü gün olmuş hala daha çocuklardan haber yoktu. Kazmaya, aramaya “sessiz olun” bağırtıları arasında nefes almadan hareketsiz kalmaya devam ediyorduk.

Dördüncü güne başladığımızda enkazdan ağır bir koku yayılmaya başlamıştı. Ve maalesef ilk kez depremin 4. Gününde deprem enkazından KKTC kafilesine dair bulgulara ulaşmaya başlamıştık.

İlk olarak Doruk Akın’ın formasını bulduk enkaz alanında. Kısa bir süre sonrada da maalesef cansız bedenini çıkarttı ekipler enkazdan. Ve o andan sonra herkeste umutlar çok hızlı tükenmeye başladı.

Enkaz üzerinde “inşallah kurtulurlar” diye ettiğimiz dualar “inşallah bulunurlar” diye değişmeye başlamıştı. Çünkü ilk 4 günde çocuklara ulaşamamıştık ve ulaşamamak korkusu başta Bakan Çavuşoğlu olmak üzere aileler ve bizde ağır basmaya başlamıştı.

Beşinci gün enkazda bir mucize gerçekleşmiş 132 saat sonra enkazdan bir kişiyi ekiplerimiz yaralı olarak kurtarmıştı. Ölen umutlarımıza bir ışık “bir acaba” sorusunu sormamıza neden olmuştu.

Ancak o umutlarımızda fazla sürmedi. Cuma akşamı kafileden 10 kişinin cansız bedeni tabutlanmış ve ülkeye gönderilmişti. Cumartesi günü 13 ve kalanlarda Pazar günü KKTC’ye ulaştırıldı.

Devlet ilk andan itibaren deprem enkazında kalanlar ile onları arayanların yanında oldu. Ne gerekiyorsa sağlandı. Öyle ki imamdan DNA uzmanına kadar en ufak ayrıntı bile düşünüldü.

Kafilemizi imamlar gönderdi Adıyaman’dan. Burada devlet törenleri ile karşılandı. Ebedi istirahat yerleri hazırlandı. Devlet törenleri düzenlendi. Her şey yapıldı kısacası.

Sonrasında bakanlar kurulu bazı önemli kararlar üretti. Anıt yapılması, kafilenin görev şehidi sayılması, spor salonuna kadar her şey düşünüldü. Suçluların yargı önünde çıkması içinde gerekli adımlar hiç vakit kaybedilmeden atıldı.

Tüm bunları bazıların küçük gördüğü, hor gördüğü KKTC Devleti yaptı. Sadece ISAS otelinin enkazında kalanlara değil, depremin hissedildiği her yerde KKTC varlığını hissettirdi.

Arama kurtarma ekipleri, yardım ekipleri, gönüllüler ve diğer yapılan her şey Türkiye’nin yanındayım diyen koskoca ülkelerden bile kat ve kat daha fazlası ile yapıldı.

Yıllardır kendi devletimiz olması gerektiğini savunan birisi olarak devletimizin varlığına şükrettim. ISAS oteli depremin ilk anında yerle bir oldu. Gönül isterdi ki o enkazdan eli boş dönmeyelim. Gönül isterdi ki bir kaçı olsun aramızda bugün olabilseydi.

Ama onlar bir takımdı. Takım olarak gittiler takım olarak döndüler. Melekler takımı... Ne onları ne onlara destek olanları bu toplum unutmayacak.

Ruhları şad olsun….