Çok değil, iki-üç yıl öncesine ait iddialardı.

Ülkemizde faaliyet gösteren Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı’nın aslında paravan bir yapı olduğu ve yürüttüğü esas görevin istihbarat maksadı taşıdığı söylenmekteydi.

Sivil Savunma’nın MİT’e, yani Türk İstihbarat Teşkilatı’na hizmet ettiği söylenmekteydi.

Ve hatta MİT’in bir devamı olduğu ve bizleri fişlediği ateşli bir şekilde iddia edilmekteydi.

Başındaki kişinin asker olması da buna ispat olarak gösterilmekteydi.

Tutarsız ve bir o kadar da saçma bir iddiaydı.

Ama gel gör ki insanoğlu çoğu zaman bu türden James Bond hikayelerini daha fazla sever ve bunlara daha fazla inanır.

Bizim Sivil Savunma’nın başına da bu geldi.

Yıllarca kötülediler, dışladılar ve kapatılması için bağırıp çağırdılar.

“Gereksiz” olduğunu oluşturdukları tek sesli korolarına söylettiler.

Ve ne yazık ki kimse de çıkıp Sivil Savunma’yı sahiplenmedi.

Bunu yapması gerekenlerden bahsetmekteyim.

Otorite sustu.

Otorite susunca da kamu doğal olarak iddialara inanmaya başladı.

Kimse çıkıp da, “milli istihbarat dünyadaki tüm ülkelerde olan bir şeydir” bile demedi.

Yani, yalan da olsa iddiaların ne kadar temelsiz olduğunu söyleyen bile olmadı.

Ama ne kadar şanslıyız ki, Sivil Savunma Teşkilatı kendisine yönelik bu saldırılara kulak tıkadı ve işine baktı.

İşini yaptı.

Hem de en iyi bir şekilde.

Ve biz gerçeklerle 6 Şubat’ta yaşadığımız büyük felaketten sonra yüzleştik.

Resmen kafamıza “dank” etti.

Ne zaman ki Sivil Savunma ekiplerimiz enkazdan arama kurtarma çalışmalarına başladı, o zaman gördük ki gerçekten işlerini iyi biliyorlar.

Ve bizlerin onlara gerçekten ihtiyacımız var.

Hem de fazlasıyla.

Şimdi bakıyorum ve birilerinin “Sivil Savunma’nın takviyeye ihtiyacı var” söylemlerini görüyorum.

Aklımız başımıza gelmiş.

Bu da önemli.

Geç oldu, güç oldu ama oldu.

Şimdi yapmamız gereken Sivil Savunma’nın gücüne güç katmaktır.

Sivil Savunma Teşkilatı kendisine düşen görevi büyük bir özveri ve fedakarlık içerisinde eksiksiz yerine getirecektir.

Buna hiç şüphem yok..

Peki ya yıllardır onları karalayan ve kötüleyenlerden bir “pardon” duyacak mıyız..?

İşte bundan şüpheliyim..