KKTC bütçesinden bahsetmekteyim.

Ülkemizin bütçesi yani.

Her zaman açığı bulunan bir bütçe.

Her yıl bütçe görüşmeleri esnasında, bütçe olanakları yerine “delik nasıl kapanır” diye konuştuğumuz milli bütçemiz.

Sonuçta da “Türkiye’den gelecek kaynak” ile bu deliğe çözüm bulduğumuz bütçemiz.

Resmen, varlığı da yokluğu da dert olan bütçemiz.

Türkiye’den bütçe desteği olarak ciddi bir kaynak geliyor.

Maliye Bakanı bunu büyük bir minnettarlık içerisinde bizlerle paylaşıyor.

Ama gel gör ki, bizim “delik” o kadar büyüdü ki artık bu bile yetmiyor.

Ve sürekli olarak “içeriye” borçlanıyoruz.

Maliye her ay başı kamu maaşlarını iç piyasadan borçlanarak ödemekte.

Bunun sürdürülebilir olmadığını anlayabilmek için ekonomi master’ı yapmaya gerek yok.

Mantığı gelişmiş her kişi bunu rahatlıkla anlayabilir.

Peki neden böyle oldu..?

Yani bizim delik neden büyüdü..?

Aslında delik değil büyüyen, ekonomimiz büyümekte.

Hacimsel anlamda..

Devletin giderleri de bunun doğal bir sonucu olarak artarken, ne yazık ki gelirleri artmıyor.

Ve hatta geriliyor, azalıyor.

Bunun özeti ise “devlet vergi toplayamıyor”dur.

Vergi adaleti yok.

Vergilendirme tabana yayılamadı.

Bordro mahkumları bir tamam vergilerini ödeyen tek kesim.

Bunun dışındaki tablo çok vahim.

Bir ülke düşünün ki faaliyet gösteren şirketlerin beyan edecekleri bilançoları yok.

Devlet de buna ses çıkarmıyor.

Kim ne derse inanıyor devletim.

Genellikle de “zarar” beyan edilmekte.

Ve benim devletim buna da inanmakta.

On yıllardır zarar eden firmalara ses çıkarmıyor.

Aslında ses çıkarmasa bile bir ödül vermesi gerekirdi.

Bunca zarara rağmen yıllarca ayakta kalabilmeyi başardıkları için.

Devletim vergi toplayamazken, elindeki argümanları da kullanamıyor.

Hemen her belgenin ciddi bir vergi harcına dayandığı ülkemde devlet bunu bile tam olarak başaramıyor.

Seyrüsefer ruhsatları buna çok güzel ve çarpıcı bir örnektir.

Neredeyse trafikteki araçların tamamına yakını seyrüsefer borçlu.

Neden..?

Çünkü insanlar verdikleri paranın karşılığını alamıyorlar.

Yol vergisi diye ödedikleri paralara rağmen yollarımızın durumu ortada.

Peki nereye gidiyor bu paralar..?

Başta söylemiştik; delik var diye.

İşte bu paraları da o delik yutmakta.

Ama devlet ısrarlı.

“Ben seyrüsefer toplayacağım” diye diretmekte.

En son olarak da seyrüseferi ödenmemiş araçların toplatılmasına karar verildi.

Eskiden trafiğe ters seyreden bisikletlileri yakalayan polisler ceza olarak bisikletin lastiklerinin havasını boşaltırdı.

Önerim, seyrüseferi olmayan araçlara da aynısı yapılsın.

Madem bir delilik başladı bari tam olsun.

İnsanlar devlet ile dalga geçmeye başlamadan bu garipliklere son verilmeli.

Mesela artık ismi bile antika olmuş seyrüsefer uygulamasına son verilmeli.

Modası geçmiş bir vergi usulü oldu artık.

Başka birçok ülkede hala uygulamada olabilir.

Ama biz kendimizi ölçü alalım.

Bizde artık çalışmıyor.

Bir ara benzine uygulanması gündeme gelmişti.

Şu veya bu nedenle olmadı.

Ama devam edilseydi mutlaka yerine geçebilecek bir vergi modeli bulunurdu.

Yapılmadı.

Devletin bir an evvel işleyebilir ve hepsinden de önemlisi adaletli bir vergi reformu yapması şart.

Bu nedenle de devleti yönetmekte olan hükümetin bu konuya el atması gerekli.

Taşıma suyla bu değirmen artık dönmüyor.

Reform konusunda iddialı olan bir hükümet var.

Bu iddialarını vergi konusunda da kanıtlasınlar.

İşte o zaman ben de çıkıp kendileri “bravo” diyeceğim...

Ama önce işi görelim...