Son hafta zarfında iki büyük gelişme yaşandı Güney Kıbrıs’ta.

Birincisi, Rusya’nın Güney Kıbrıs Büyükelçisinin değişmesiydi. Putin, Hristiyan olan eski büyükelçinin yerine Müslüman bir büyükelçi atadı.

İkincisi ise ABD Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu kaldırma kararı almasıydı. 3 yıl kadar önce öldürücü olmayan, askerlerin korunmasına yönelik teçhizatla sınırlı olarak kaldırmıştı ambargoyu ABD,  son aldığı kararla tümden bir yıllığına kaldırdı, devamını da Rus savaş gemilerinin Rum limanlarına yanaştırılmaması şartına bağladı..

Her iki gelişme de KKTC kamuoyunda sürprizle karşılandı ve/veya beklenmedik gelişme olarak değerlendirildi.

Eğer,  “sürpriz” veya “beklenmedik gelişme” denen olgular, herhangi bir sonucun  öncesinde olup bitenleri takip edip etmemekle ve buna bağlı olarak perde gerisini okuyup okuyamamakla  alakalı ise, –ki öyledir-, bilelim ki daha çook “sürpriz”ler veya “beklenmedik gelişmeler” bizi beklemektedir.Bu nedenle,  bu iki gelişmenin öncesini birlikte biraz irdeleyelim bakalım,  sürpriz miymiş yoksa beklenen bir gelişmemi imiş birlikte görelim.

Hristiyan Rus büyükelçisinin Müslüman bir büyükelçi ile değiştirilmesine bakalım önce..

Hepimizce malûm olduğu üzere, Güney Kıbrıs’ta 10 yıla yakın görev yapmış olan Eski Rus Büyükelçisi Stanislav Osatci ile Rum yönetimi arasındaki ilişkiler yakın geçmişe kadar tabiri caizse “şeker-şerebet” idi. Hepimizce malûm olduğu üzere, taa Makarios’un zamanında, Akel üzerinden kurulan SSCB-Güney Kıbrıs dostluğu, Rusya döneminde de katmerlenmiş olarak devam ediyordu,  Rus gemileri Rum limanlarına uğruyor lojistik destek alıyordu, Birleşmiş Milletlerde Rum tezlerine Rusya tam destek veriyor, her zaman Rum propagandasının paralelinde hareket ediyordu. Türk tarafının iki devletli çözüm tezi resmen açıklandığında, diğer elçilerden önce Güneyde  ilk karşıt beyanatı patlatan  Osatci idi meselâ. Keza, bir buçuk yıl kadar önce, özellikle  Limasol –Baf bölgesinde yoğunlaşmış  olan ve Güney Kıbrıs’ın bol keseden dağıttığı vatandaşlıklar sayesinde Kıbrıs vatandaşlığı elde etmiş olan kalabalık Rus nüfusça  başlatılan siyasi parti kurma girişimini Osatci üzerinden önlendiğini yazmıştı Rum gazeteleri.

Ancak, Rum-Yunanistan-İsrail ittifakının görüşülmeye başlaması ile birlikte Rus gemilerinin Rum limanlarına yanaşması Rum yönetimince istenmez oldu ve buna paralel olarak Osatci’nin Rum yetkililerle arası soğudu, Güney basınındaki  “popülaritesinden” eser kalmadı, Osatci ile Rum siyasiler arasında sorunlar yaşanmaya başladı.

Sonuçta n’aptı Rumlar biliyor musunuz? Osatci’yi Rum Dış işleri bakanlığı ofisinden kovdular!. Nasıl olduğunu Rum Dış İşleri Bakanlığının en yüksek seviyedeki bir diplomatının ağzından aktaralım.

13 Eylül 2022 tarihinde Güneydeki Sigma tv, Rus büyükelçisinin değişmesi ile ilgili bir program yayınladı.  Canlı yayına,  kovma olayının gerçekleştiği gün Rum DİB bakanlık müdürü olan, şimdilerde ise Yunanistan-Rum- İsrail Üçlü işbirliği Mekanizmaları Daimi Genel Sekreteri görevini yürüten Rum diplomat Aleksandrou Zinon da  bağlandı, Osatci’nin –dikkat buyurun- “DİNΔ konularda devamlı sorun çıkardığından bahsetti  ve  Osatci’yi ofisinden dışarı nasıl çıkardığını yani nasıl kovduğunu anlattı.  Anlattığına göre  Zinon, Osatci’yi ofisinde kabul etmiş, Osatci Zinon’dan “Rusya’nın çıkarlarını gözetmelerini ve AB’ye verdikleri taahhütlerden vazgeçmelerini” talep etmiş ve “Sizi izliyorlar, telefonlarınızı dinliyorlar” demiş, bunun üzerine Zinon ayağa kalkarak Osatci’ye “görüşme bitmiştir” demiş ve O’nu ofisin dışına çıkarmış. (Politis 14.09.2022)

Belli ki, Osatcinin, “dinleniyorsunuz” derken kastettiği, 2019 Kasımında Güneyde tespit edilip el konulan, bir İsrailli bir işadamına ait ve içi telefon takip cihazlarıyla dolu casusluk vanı  idi. Kovma olayının gerçekleştiği günlerde mahkeme sonuçlanmış ve Rum basın haberlerine göre davaya bakan Ağır ceza mahkemesi “toplanan verilerin ve yapılan dinlemelerin şahısları hedeflemediği” şeklinde saçma bir gerekçe ile vanın sahibi İsrailli şirketi casusluktan temize çıkarmış, cihazların ithali sırasında bilgi verilmediği şeklinde cüz’î bir suçtan şirkete €76.000 euro ceza kesip  davayı 22 Şubat 2022 tarihinde kapatmıştı (Filelefteros-23/02/2022).

Zinon’u Osatci’yi kovacak derecede öfkelendiren işte bunu ima etmiş olmasıydı. Ve, devamında Rusya’nın Osatci’yi çekip  yerine Murat Makomedoviç Ziazikov’u Rusya büyükelçisi olarak atadığı haberleri geldi.    

Anlayacağınız, Putin Rumlara “madem öyle işte böyle” dedi ve  Rumların Osatci’nin “DİNΔ konularda sorun çıkardığını şikayet etmelerine cevaben    Müslüman olan ,  ayni zamanda, dolap çevirmekte Rumların ne kadar mahir olduklarını bildiği için bu konularda  uzman geçmişe sahip olan  bir eski KGB ajanını  elçi olarak atadı. Mesele budur.

Nitekim,  bizim sandığımızın aksine, Rum yetkililer yeni elçinin Müslüman olmasından rahatsız olmadı.  Nerden rahatsız oldular bilir misiniz? Eski bir Sovyet KGB ajanı olmasından,  şimdiki Rus gizli servislerinde de çalışmış olmasından ve Putin’e yakınlığıyla bilinmesinden!.. Osatci de eski bir KGB ajanıydı ama onun eski bir ajan olmasından rahatsızlık duymamışlardı.  

Devamında ne gelir, ne olur,  başka neler yaşanır orasını Allah bilir. Bizim amacımız buna bağlı olarak ileride gelişebilecek olayları teşhise temel teşkil etmeye yarayacak birkaç  minval sunmaktır..

Bir de şu Güney Kıbrıs’a ABD silah ambargosunun kaldırılması var. O da sanki beklenmedik bir şeymiş gibi yansıtıldı ama aslında o da göstere göstere gelen bir gelişmeydi, tıpkı Hristiyan Güney Kıbrıs’a Müslüman Rus büyükelçi atanması gibi.

Bir iki “gösterge” de oradan aktaralım ve bu göstergeler ışığında o konunun hangi minvalde değerlendirilmesi gerektiğine de şöyle  bir bakalım.

ABD’nin silah ambargosunu kaldırmasından iki gün önce, 13-15 Eylül tarihleri arasında İsrail’de ilk defa düzenlenen ve  22 ülkeden en üst seviye askeri komutanların  ve akademisyenlerin katıldığı 2 günlük bir “Savunma İnovasyon (Yenileme/yenilenme) Kongresi” vardı. Kongrede “hızlandırılmış savunma”, “operasyonel yenilikler”, “dijital savaş alanındaki teknolojik yenilikler, otonom sistemler ve yapay zekâ sistemleri” ile teknolojik yeniliklerin savunma alanına enjektasyonu konuları tartışıldı.   

İsrail Genel Kurmayınca düzenlenen kongrenin katılımcıları arasında  ABD Genel kurmay başkanı General Mark Milley de vardı ve iki günlük kongrenin ilk gününde  baş konuşmacıydı. Yani, bir bakıma, katılımcıları O “eğitmişti” kongrenin ilk gününde!..

Esas üzerinde durulması gereken ABD genel kurmay başkanının sunumunda işlediği konu idi. “ Savaşların ve askeri operasyonların uzun vadeye evrilmesi” idi katılımcıları “eğittiği” konu!..  Yani? Yanisi şu.. ABD tarafından geliştirilen yeni bir askeri konsept veya doktrini anlattı katılımcı akademisyen ve komutanlara. O konsept da şu:  Kısa vadede sonuç almaya yönelik askeri operasyonlar yerine savaşı uzun vadeye yayarak düşmanı yıpratmak ve çökertmek!.

Dikkat ederseniz Ukrayna-Rusya savaşında Rusyaya karşı uygulanmaya başlanan taktik  de aynen budur. Batı dünyası, savaşı uzun vadeye yayıp Rusyayı yıpratmayı ve  çökertmeyi hedefliyor.

İşte “ilk defa” düzenlenen böylesi bir kongreye, beraberinde en üst düzey komutanlarla birlikte Rum Milli Muhafız ordusu komutanı General Zervakis de katıldı. Zervakis ve beraberindeki komutanlar, kongrenin ilk günü İsrail genel kurmay başkanı Anin Kohani, savunma bakanı Gantz ve ABD genel kurmay başkanı Miller ile bire-bir “özel”  görüşmeler gerçekleştirdi.

Kongrenin ikinci günü, Zervakis ve heyeti dahil, kongreye katılanları tümü İsrail’in kuzeyindeki bir askeri üssüne de götürüldüler, orda İsrail savaş sanayiinin geliştirdiği “yeni dijital savunma teknolojilerinin”  kullanıldığı bir tatbikatı da izlediler. Ve döndüler.. (Kathimerini 16.09.2022)

2 gün sonra da ABD Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu kaldırdığını açıkladı.

Ambargonun kaldırılmasına  bu açıdan bakmamız gerekiyor.

Ve üstelik,  bu açıdan bakarak sadece  Anavatan Türkiye ile birlikte  gelecekte  karşı karşıya kalabileceğimiz muhtemel durumları değil …

Putin’in aniden kısmî seferberlik ilan edip nükleer silah kartını masaya sürerek savaşı neden erken sona erdirmek istediğini de bu minval temelinde değerlendirmemiz..

Ve,  ona göre devletçe milletçe tedbir almaya başlamamız gerekiyor.

Ki…

“Ne yağmur görmüş ıslanmış/ne ölüm görmüş uslanmış” bazı kafaların Kıbrıs Türk Kamuoyunda estirmekte olduğu abesle iştigal rüzgarları bizi önüne katıp götüremesin.