Spiritüel rehber, eğitmen ve yazar Sinan Dizman, insanların kendi içsel yolculuklarına eşlik etme hikâyesini ve bu alana nasıl adım attığını anlattı. Çakralardan rüyalara, aşktan korkuya kadar ruhsal büyüme ve farkındalık konularında derin bilgiler paylaşan Dizman, “Herkesin içinde bir ışık var; benim işim, o ışığı hatırlatmak” diyor.
Soru: Sinan Dizman, spiritüel rehberlik, eğitmenlik ve yazarlıkla insanların kendilerine olan yolculuklarına eşlik ettiğiniz bir hikâyeniz var. Bu yolu seçmenizin sebebi nedir?
Sinan Dizman: Çocukluğumdan beri insanların sözlerinden çok, arkasında yatan niyeti ve duyguyu okumaya meraklıydım. Konuşmaktan çok gözlem yapmayı, gördüklerimi zihnimde çözümlemeyi seçtim. Bu bana, insanların içinde saklı duran potansiyeli fark ettirecek bir bakış kazandırdı. Erken yaşlarda yazmaya başladım; şiirler, kısa hikâyeler ve kendi kendime tuttuğum notlar… Yazmak, insanı yargılamadan anlamanın ve doğru sorularla ona ışık tutmanın bir yolu oldu.
Zamanla fark ettim ki, çoğu insan hayatındaki sorunları çözmekte zorlanırken, başkalarının problemlerine kolayca çözüm bulabiliyordu. Bunun sebebi, kendi içsel gücüne ulaşamamasıydı. Ben de kendimi, tıpkı bir maden işçisi gibi gördüm; insanların içindeki cevheri bulup parlatmak ve onların kendi ışıklarını görmelerini sağlamak… Bu niyet, beni spiritüel rehberliğe taşıdı.
Rehberlik, benim için yön göstermek değil; kişinin kendi yönünü bulmasına, kendi yolunda sağlam adımlar atmasına eşlik etmek demek. Eğitmenlik ve yazarlık ise bu yolda kullandığım araçlar. Yazılarım, sesim ve sorduğum sorularla, insanların kendi gücünü fark etmesine ve hayatın içinde ayağa kalkmasına tanıklık etmek, bu yolu seçmemin en büyük sebebi oldu. Herkesin içinde bir ışık var; benim işim, o ışığı hatırlatmak.
Soru: 6 yıla üç kitap sığdırdınız; son kitabınız ise “Benim Spiritüel Rehberim: Çakralar”. Çakraların önemi nedir ve ruhsal uyanışa nasıl destek olurlar?
Sinan Dizman: Çakralar, insanın hem bedensel hem ruhsal dengesinin ana enerji merkezleridir. Her biri, yaşamımızın belirli bir alanına rehberlik eder; kök çakra güven ve aidiyet hissimizi, kalp çakra sevgiyi ve şefkati, taç çakra ise ilahi bağımızı temsil eder. Bu merkezler enerjiyi alır, dönüştürür ve tüm bedenimize iletir. Bir tanesi bile tıkanırsa, bu hem fiziksel hem de duygusal düzeyde kendini gösterir.
Ruhsal uyanış sürecinde çakralar adeta bir iç pusula gibi çalışır. Her çakranın dengede olması, kişinin kendi içindeki gerçeği daha net duymasını ve yaşamını bu doğrultuda yönlendirmesini sağlar. Dengesizlikler ise, hayatın belirli alanlarında tekrar eden sorunlar, blokajlar ve kaygı olarak karşımıza çıkar.
Kitabımda çakraları yalnızca teorik bilgi olarak değil, uygulanabilir bir farkındalık pratiği olarak anlatıyorum. Çünkü enerji merkezleriyle bilinçli çalışmak, sadece şifalanmayı değil, yaşamı daha yüksek bir farkındalıkla deneyimlemeyi de mümkün kılıyor. Çakralar ruhsal yolculukta kapılar gibidir; her kapı açıldığında, biraz daha derin, biraz daha hakiki bir “sen” ile karşılaşırsın.
Soru: Rüyalar, insanlık tarihi boyunca birçok medeniyette ilgi konusu oldu. Rüyalar sizin için ne ifade ediyor?
Sinan Dizman: Rüyalar, yalnızca uyku sırasında gördüğümüz sahneler değil; ruhun bilinçaltı aracılığıyla bizimle kurduğu en saf iletişim biçimidir. Bazen geçmişten kalan yaraları iyileştirmek için sembollerle konuşur, bazen geleceğe dair ipuçları fısıldar. Çoğu zaman ise, uyanıkken görmezden geldiğimiz veya bastırdığımız duygular, rüya diliyle kendini hatırlatır.
İnsanın bilinçli zihni gündüzleri mantık ve kurallar ile hareket ederken, rüya âleminde bu sınırlar kalkar. Ruh, en derin arzularını, korkularını ve fark edemediğimiz ihtiyaçlarını gösterecek özgürlüğü bulur. Rüyalar, hem ruhsal şifa hem de farkındalık için eşsiz bir araçtır. Ben onları hayat yolculuğunda rehberlik eden bir pusula gibi görüyorum. Çözümlemek, sadece anlam aramak değil; kendi içimizdeki saklı odaları keşfetmek, kapalı kapıları aralamaktır.
Soru: Maslow’un İhtiyaçlar Piramidi’nde sevme ve sevilme, insanın en temel duygularından biri olarak tanımlanır. Siz aşkı ve kalp çakrasının ruhsal büyümedeki önemini nasıl tanımlıyorsunuz?
Sinan Dizman: Aşk, yalnızca romantik bir bağ değil; iki ruhun birbirinin varlığında kendi hakikatini hatırlaması, kendi ışığını daha parlak görmesidir. Sevme ve sevilme ihtiyacı insan doğasında derin bir açlıktır. Sevgi, ruhun besini; aidiyet ve güvenin en saf halidir.
Kalp çakrası, sevgi akışının merkezidir. Alt çakraların dünyaya köklenen enerjisiyle üst çakraların ilahi bağlantısını birleştiren köprüdür. Dengesindeyken insan, hem kendi duygularını hem de başkalarının duygularını şefkatle kabul eder. Dengesizlikte ise kırgınlık, kıskançlık, yalnızlık hissi ve bağımlı ilişkiler ortaya çıkar.
Ruhsal büyümede kalp çakrasının rolü, sevgiyi koşullardan arındırmaktır. Kendimizi sevmeden başkasını tam anlamıyla sevemeyiz. Kalp çakrası açık olduğunda, sevgi bir ihtiyaç olmaktan çıkar; taşar, paylaşılır ve ruhun en olgun, özgür hâli ortaya çıkar. Sevgi, kapalı bir kapı değil; açıldığında herkese ışık saçan bir penceredir.
Soru: Kült spiritüel rehber kitaplardan Tanrılar Okulu, “Sevgi ışıktır, korku ise karanlık” diyerek korkunun olduğu yerde sevginin olmadığını vurguluyor. Siz korkuyu nasıl tanımlıyorsunuz?
Sinan Dizman: Korku, hayatımızda ortaya çıkabilecek en sağlıklı duygulardan biridir. Hayatta kalmamıza yardımcı olan bir rehber gibidir. Korkuyu dışlamak yerine onunla çalışmayı öğrenmeliyiz. Çünkü korku, bizi büyütür, sorgulamayı teşvik eder ve karakter gücümüzü inşa eder.
Süreci şöyle özetleyebiliriz: Korku → Şüphe → Sabır → Karakter gücü. Korkuyu düşman olarak görmek yerine, onu sağduyulu ve itinalı olmanın bir parçası olarak kabul ettiğimizde, onun bizi olgunlaştırdığını fark ederiz. Korku yoksa, sevgi de tam anlamıyla var olamaz; ikisi birbirini tamamlar. Korku, karanlık değil, ışığa yürüyüşün bir parçasıdır. Bu bakış açısıyla korku, ruhsal olarak büyüten ve geliştiren bir dost hâline gelir. Korkusuzluğun gözü karadır.
