“Devletin  kurumları ve saygınlığı yoğun bakım ünitesinde entübe edilmiş bir ağır hasta, kendileri de hasta dedelerinin yatağının başında dikilip malları için tartışan, evi kim alacak para nasıl bölünecek, araba ne olacak kavgası yapan akrabaları gibidirler.

Bunlar her gün oluyor  ve asla bitmeyecek olaylardır. Sonunda hasta daima ölür ve şimdiki konuşulanlar ileride birbirlerini suçlayıp  kavgayı sürdürme vesilesi olur.

Kıbrıs devlet mekanizmasının  bir uçtan bir uca yaydığı imajın başka türlü açıklanması mümkün mü?

Vatandaşın bir umut ışığı görmesi için iyiye giden ne var?

Önceki yıllarda atılım yapan ekonomi  uluslararası koşullara bağlı  güvensizlik dönemi yaşıyor

Kıbrıs sorununun tarihinin en kötü döneminde..

Sığınmacılar devlet mekanizmalarını  havaya uçurmakla tehdit ediyor ve o günden beri kurumların ve çalışanların sorgulandığı bir kaos var.. (Aylık bağlanan bazı sığınmacılar, aylıkları gecikince Derinya’daki ofisi basıp dağıtmışlar ve aylıklarının ödenmesi için devlete 10 gün süre vermişlerdi-OŞ)

Bir yanda denetim mekanizmaları, diğer yanda Başsavcı ve  Yardımcıları, iki yıldır süren çekişme içinde..

Halk için çalışmayı çoktan bıraktılar, birbirleriyle uğraşıyorlar ve bu durum tersine dönecek gibi de görünmüyor. (birbirlerini <<masa altında iş çevirmekle>> suçluyorlar-OŞ)

 Merkez Cezaevleri Müdüresi, polis adli şubenin üst düzey bir amirini  yolsuzlukla suçluyor ve bağımsız müfettişlerin  cezai suç tespit ettiğini  rapor ediyor..

Eş zamanlı olarak , Mahkeme önünde görülen bir davada bir avukat denetimciler ile başsavcılığın avanta kavgası yaptıklarını gündeme uluorta söyleyerek Başsavcılık gibi önde gelen bağımsız kurumun prestijini sarsıyor ...

Genel Sağlık Sigortası’nda  sisteme zarar vermeye çalışanlar korunurken sistemin işlemesi için savaşanlar sorgusuz sualsiz  kovuluyor..

Avrupa Parlamentosu'ndan bir araştırma komitesi, yasa dışı dinleme ve casusluk konusunu incelemek üzere Kıbrıs'ı ziyaret ederken, ülkedeki yetkililer anlamazlıktan geliyor ve Kıbrıs’ta böyle bir meselenin olmadığını iddia ediyor ısrarla..

Ve tüm bunlar olurken, polis teşkilatı içinde patlak veren kriz nedeniyle, kilit pozisyonlardaki amirler çözüm bekleyen konulara müdahil olamıyor, sorunların giderilmesine yönelik karar alamıyor...

Bardağı taşıran son damla olarak da, yıllardan beri çocuğu Milli Muhafız askeri Thanasis Nikolaou’nun intihar ettiğine inandırılmaya çalışılan tükenmiş bir anne her şeye katlanarak sonunda Ulusal Muhafızlardaki sistemsizliği ifşa etmeyi başarıyor.. (askerin intihar etmediği, öldürüldüğü kanıtlandı-OŞ)

Bir de Cumhurbaşkanlığı seçimimiz  var... Adaylar arasında kutuplaşma, bel altı saldırılar, yıkıcı  operasyonlar, arka planı siyasi ve ekonomik çıkar olan kurt-arkadaşlıkları , hırslar ve daha pek çok şeyden kaynaklanan hastalıklı bir durum..

İyiye giden ne var? Vatandaşın sorduğu ve cevap alamadığı soru bu.

Ve en kötüsü... Durumun geçmişte olduğundan  daha  kötüye gitmeyeceğini onlara garanti eden de yok!”

Vs..vs..

…………..

Eminim, yukarıda yazdıklarımı okumaya başladığınızda  KKTC’den bahsettiğimi sandınız.

Ama okumaya devam ettikçe yanıldığınızı anladınız değilmi?

Evet. Yukarıda aktardıklarım 25/9/22 tarihinde bir Rum gazetesinde yayınlanan ve Güney Kıbrıs’ın içinde bulunduğu durumu tasvir eden, devamında siyasilerin yaklaşımlarını eleştiren “Kurumlar… düğümlü saç (arap saçı-OŞ)” başlığı taşıyan bir haber-yorumdandır.

Bu satırları yayınlayan da öyle kenardan köşeden bir yayın organı değildir.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta dijital ve matbu neşriyatlara sahip, bilgi kaynakları bakımından oldukça güçlü, matbu  tirajı yüksek ve dijital yayınları da geniş kitlelerce takip edilen Reporter isimli bir medya kuruluşunda yayınlandı bu satırlar.

Malûm-u âliniz, siyasî muhalefet adı altında devlete ve millete muhalefet eden, KKTC devletine ve tanınmaya karşı çıkan ve sırf bunun için bir taraftan elinde makasla TC-KKTC ilişkilerini habire kesip koparmaya çalışırken  bir yandan da gece gündüz ekranlardan yayın organlarından olumsuzluk ve demoralizasyon yayan içimizde bir kesim var.

Federasyoncu dediğimiz bu kesim yaşadığımız zorluklardan kurtulmanın tek çıkış kapısı olarak Güneyi gösteriyor, Türkiye dahil diğer kapıları kapalı tutmaya çalışıyor.

Ve tabii ki bunu yaparken de misyonları gereği Güney Kıbrıs’ı “Güllük Gülistanlık” gibi gösteriyorlar.

“Güllük Gülistanlık” gibi gösterdiklerinin durumu da işte yukarıda!.

 Üstelik biz söylemiyoruz.

Bizzat kendileri yazıyor..

Evet, bizdeki durumlar da “güllük gülistanlık” değil, ama…

Gördüğünüz üzere bizi birleştirmeye çalıştıkları Güney Kıbrıs bizden beş beter durumda.

“Güllük Gülistanlık”tan ziyade adeta bir  “Dikenlik Dikenistanlık”…

Gül dikeni falan da değil üstelik.

Deve dikeni, çakır dikeni, azgan dikeni, çaltı dikeni.. Ne çeşit “diken” ararsanız var ve bunun böyle olduğu tecrübeyle sabittir.

Biz Kıbrıs Türkleri 74’ten önce  o dikenistanda yara-bere kan-revan  içinde yaşadık çünkü.

Bu nedenle, biz kendi bağımızı bir an önce gülistan yapmaya bakalım.

Güneydeki ve özellikle içimizdeki dikenlere inat…