Geçtiğimiz günlerde kısa bir Kıbrıs seyahatim oldu. Beş günlük güzel bir kaçamak… Tarihi, denizi, yemekleri derken dönüş vakti geldi. Malum, bavula birkaç hediyelik eşya eklemek âdettir. Magnettir, çantadır, kül tablasıdır, yelpazedir… Ne bulduysam toparladım. Fakat enteresan bir durumla karşılaştım: KKTС yazan, KKTC bayrağı taşıyan neredeyse hiçbir hediye yok!
Evet, “Kıbrıs” yazan yüzlerce ürün var. Turistik vitrinler “Cyprus” dolu. Ama konu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olunca adeta görünmez bir duvar var. Aradım, sordum, didindim… Yok! Bir magnetin köşesine iliştirilmiş minik bir bayrak bile bulmak mesele. Düşünün, kendi ülkesinin adını taşıyan hediyeliği bulmak için mücadele veren başka bir yer var mıdır?
Bazıları bunu normal karşılıyor. “Dünya bizi böyle biliyor, böyle geçiyor” diyenler var. Ama kusura bakmasınlar; eğer bağımsızlığa, meşruiyete, tanınmaya inanıyorsak bunun en basit, en günlük göstergesi bile önemlidir. Bir ülkenin varlığı bazen bir pasaportla, bazen bir diplomayla, bazen de bir… magnetle görünür olur. Turizm, ülke kimliğinin vitrini değil midir?
Hediyelik eşya dediğimiz şey sadece bir süs değil; bir hafıza, bir mesaj, bir duruş. Dünya seni görmüyorsa ayrı mesele… Ama sen kendini göstermiyorsan, işte o zaman sıkıntı büyüktür.
Kıbrıs’ın turistik dükkânlarında KKTC adına bu kadar az iz görmek, insanın içine dokunuyor. Çünkü mesele sadece bir magnet değil; bir kimlik meselesi. Bu ülkede yaşayan, çalışan, üreten herkesin emeği var. Bu emeğe en azından renklerimizi, bayrağımızı, ismimizi koyarak sahip çıkmak gerek.
Evet, bazılarına göre “Kıbrıs” yazmak daha çok satıyor olabilir. Ama unutmayalım: Sen kendini yok sayarsan, kimse var saymaz.
Bir hediyelik eşya kadar kaybolmayalım artık.
