Yıl 2000… Aylardan Mayıs…
O gün Kıbrıs Gazetesi’ne gazeteci olmak için değil, kantine ürün bırakmak için gitmiştim. Sıradan bir işti. Ama bazen hayat, en sıradan günlerin içine en büyük kırılma anlarını gizler.
Kapıdan içeri girdim ve karşıma çıkan isim, yıllardır tanıdığım ama o an meslek yolculuğuma yön verecek kişi oldu: Yücel Hatay.
Ayaküstü bir sohbet sırasında bana dönüp dedi ki:
“Yalova maçına git, izle ve hissettiklerini yaz.”
Birdenbire hayatımda yepyeni bir kapı açıldı. Gazeteye ürün teslim etmeye gelen biri olarak girdiğim yerden, kalemi eline alan biri olarak çıktım. O an, benim için sadece bir maç görevi değil, bir mesleğe doğuş anıydı.
Yalova maçına zor şartlarda gittim. Basın kartım yoktu, yerim belli değildi ama yüreğimde inanılmaz bir heyecan vardı. İlk defa bir maçı saha kenarından değil, satırların içinden izliyordum.
Ve o ilk yazı, bana şunu öğretti:
Gazetecilik sadece bilgi değil, his meselesidir.
Bugün geriye dönüp bakınca…
Eğer o gün Kıbrıs Gazetesi’ne sadece kantine ürün bırakıp çıksaydım, Yücel abiyle konuşmasaydım… Belki de bugün gazeteci olmayacaktım.
Hayatımda mesleki olarak bana yön veren, kapı açan, “yaz” diyerek inanan, destekleyen bir adamdı Yücel Hatay.
Ve ne büyük anlamdır ki…
Dün, yıllar sonra aynı sahnede, aynı gecede, ikimiz de Kutlu Adalı Gazetecilik Ödülü’nü aldık.
Bir zamanlar bana “Git ve yaz” diyen o güzel insanla aynı gecede ödül almak, hayatımda yaşadığım en büyük gururlardan biri oldu.
Zaman geçiyor, yazılar çoğalıyor, ödüller geliyor… Ama hiçbir şey, o ilk adımdaki duygunun yerini tutmuyor.
Teşekkürler Yücel abi…
Sen olmasaydın, bu kalem belki hiç yazmayacaktı.
İyi ki o gün vardın.
İyi ki varsın.