Modern hayatın temposu arttıkça, görünürlük ve başarı neredeyse zorunlu bir performansa dönüşmüş durumda. Artık insanlar sadece kendi hayatlarını yaşamıyor, başkalarının hayatlarının da izleyicisi haline geliyor. Başarı, mutluluk, ilişki düzeni, estetik görünüm, hatta duygular bile kıyaslanabilir ve ölçülebilir oldu. Bu kadar çok “karşılaştırma verisinin” olduğu bir çağda, kıskançlığın sessizce yükselmesi normaldir. Fakat bugün dikkat çeken durum, öfke patlamalarından ya da açık rekabetten çok daha farklı bir duygu içten içe yaşanan, kimseyle paylaşılmayan, sessiz bir kıskançlık.

Bu duygu çoğu zaman kişinin kendine bile itiraf edemediği bir yerden başlıyor. Çünkü toplum hala “kıskanıyorum” demeyi zayıflık, kötü niyet ya da karakter kusuru olarak görmektedir. Bu yüzden kıskançlık artık yüksek sesli bir duygu değil, tam tersine içte bir ağırlık, hafif bir sıkışma, sevinçle karışamayan bir burukluk, yüzüne yansımayan ama içini rahatsız eden bir his olarak yaşanıyor. Günümüz problemlerinin adeta pik yaptığı bu dönemde, özellikle sosyal medyanın etkisiyle bireylerde görünmez bir yarış duygusu gelişmiş durumda. İnsanlar bir yandan ekonomik kaygılar, yalnızlık, ilişkilerdeki beklentiler, mesleki rekabet ve başarı baskısıyla mücadele ediyor; diğer yandan başkalarının “iyi görünen” hayatlarını izleyerek kendi yerine, hızına ve yeterliliğine dair acımasız değerlendirmeler yapıyor.

Ve içte şu cümle yükselmeye başlıyor;

“Ben neden yapamıyorum?”

Bu cümle, içten içe kıskançlığın en şeffaf halidir.

Örneğin; bir arkadaşının aldığı ev, uzun zamandır istediğin terfiyi alan bir meslektaş, ilişkisinde uyum yakalamış bir çift, tatilde özgürce gezen biri…

Bunlar aslında karşı tarafa duyulan bir kıskançlık değil, kişinin kendi içinde temas ettiği eksiklik, gecikmişlik veya yetersizlik hissidir. Kişi bunu çoğu zaman fark etmez, fark etse bile adını koyamaz. Bu yüzden duygu içte büyür, derinleşir ve sessizce ağırlaşır.

Peki bu noktada kişi ne yapabilir?

Bu duygu bastırıldığında kendini değersizleştirme, kronik kıyaslanma, içsel öfke ve bitmeyen bir “geri kalıyorum” algısına dönüşebilir. Fakat doğru ele alındığında kıskançlık aslında güçlü bir rehberdir. İnsan“istiyorum” dediği tarafı gösterir. Başkasına değil, kendisinin kim olmak istediğine işaret eder. Bir kişinin bu duyguyla baş etmesi için bazı önemli detaylar vardır;

1. Duyguyu inkar etmemek;

“Kıskanmak” kötü biri yapmaz. Bu yalnızca insan olduğumuzu gösterir. Duygunun adını koymak, içsel baskıyı azaltan ilk adımdır.

2. Kıskanılan durumun gerçeğine bakmak;

Gerçekte hangi ihtiyaca dokunuyor: Güvende hissetmek mi?

Takdir görmek mi? Ekonomik rahatlık mı? Görülmek mi? Sevilmek mi? Başarmak mı? Kıskançlığın altında çoğu zaman başka bir duygunun izi vardır.

3. Kendi yolculuğu ile bağ kurmak;

Herkesin başlangıcı, imkanı, koşulları, zamanı ve yükü farklıdır. Kıyasladığımız bireyler bizimle aynı noktadan başlamadı. Bu gerçeği kabul etmek, iç baskıyı büyük ölçüde azaltır.

4. Hayatın görünmeyen taraflarını hatırlamak;

Her paylaşılan başarı, mutluluk ya da imkanın arka planında görünmeyen mücadeleler vardır. Kimsenin hayatı dışarıdan göründüğü gibi kusursuz değildir.

5. Kendi potansiyelini fark etmeye odaklanmak;

Kıskançlık çoğu zaman “ben de istiyorum” demenin başka bir yoludur. Bu cümleyi duymak, kişinin kendi ihtiyaçlarını anlamasına yardımcı olur. Bu duygu bir alarm değil, bir çağrıdır.

6. Kendine küçük ama somut hedefler koymak;

İçten içe kıskandıran şey her neyse, ona yaklaşmak için atılacak küçük adımlar duyguyu dönüştürmeye başlar. Eylem, kıskançlığın en güçlü panzehiridir.

Sonuç olarak içten içe kıskançlık, modern dünyanın sessiz yaralarından biridir. Kimse konuşmaz ama herkes bir şekilde yaşar. Bu duyguyu suçlamak yerine anlamak, bireyin kendisiyle kurduğu ilişkiyi güçlendirir. Çünkü kıskançlık aslında bir kara leke değil, insanın içindeki özlem, arzu ve potansiyelin işaretidir.

Belki de sorulması gereken en önemli soru şudur:

Bugün kıskandığın şey, seni kim olmaya çağırıyor?

İşte bu soruyu dürüstçe yanıtlamaya başladığında, kıskançlık yıkıcı bir duygudan çıkıp dönüşümün kapısını aralayan bir rehbere dönüşür.