Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 19 Ekim 2025’te sadece bir Cumhurbaşkanını değil, Doğu Akdeniz’in jeopolitik kaderini de oylayacaktır.

Bu seçim, bir şahıs yarışı olmaktan çok öte, Türk dünyasının Akdeniz’deki son kalesinin hangi yöne evrileceğine dair tarihi bir sınavdır.

Bugün KKTC’deki mücadele, iki farklı dünya görüşünün karşı karşıya geldiği bir mücadeledir.

Bir yanda, Türkiye ile tam uyum içinde, egemen eşitliğe ve iki devletli çözüme dayalı milli çizgiyi savunan Cumhurbaşkanımız sayın Ersin Tatar, diğer yanda ise Brüksel’in, Rum kesiminin, Atina’nın ve İsrail merkezli stratejik lobilerin açık ya da dolaylı desteğini alan, federasyon maskesi altında teslimiyetçi bir çizgiyi temsil eden sayın Tufan Erhürman cephesi bulunmaktadır.

İsrail ve Rum Ekseni Kıbrıs’ta Sessiz Kuşatmadadır,

Son yıllarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ile askeri, istihbari ve enerji alanlarında benzeri görülmemiş bir yakınlaşma içerisine girmiştir.

Lefkoşa-Larnaka hattında kurulan elektronik gözetleme sistemleri, İsrail Savunma Bakanlığının kontrolündeki Unit 8200 adlı siber istihbarat birimiyle entegre çalışmaktadır.

Bu sistemler, Doğu Akdenizdeki Türk deniz unsurlarını, hava faaliyetlerini ve enerji araştırmalarını izleme kapasitesine sahiptir.

İsrail’in bu yoğunlaşması sadece enerji güvenliğiyle açıklanamaz. Çünkü GKRY’nin Limasol, Mari ve Paphos bölgelerinde bulunan radar ve sinyal istihbarat üsleri, NATO koordinatlarının dışında, ABD ve AB destekli özel izleme programlarıyla yürütülmektedir.

Bu programların ana hedefi, KKTC’deki Türkiye eksenli siyasi yapılanmaları ve kamuoyu dinamiklerini analiz etmek, gerektiğinde yönlendirmektir.

Sendikal Cephe ve 5. Kol Faaliyetleri Var Gücüyle Dezenformasyona Devam Ediyor

Kıbrıs Türk toplumunda uzun süredir var olan bazı sendikalar ve sol görüşlü birlikler, ideolojik olarak Türkiye karşıtı çizgilerde konumlanmıştır.

Bu yapılar, AB fonları ve sivil toplum hibeleri aracılığıyla desteklenmekte, toplumsal meşruiyet adı altında “yumuşak güç” operasyonlarının merkezine dönüşmektedir.

Bu fon mekanizmalarının büyük bölümü, AB’nin “İki Toplumlu İşbirliği Programı” görünümü altında yürütülmekte, fakat sahada TDP, CTP ve bazı sol sivil ağların seçim kampanyalarına dolaylı katkılar sağlamaktadır. Bunun adı açıktır,

Politik Mühendislik.

Sayın Ersin Tatar Kıbrıs Türk Halkının Direnişinin ve Devlet Gerçeğinin Simgesidir

Bu tablo karşısında Ersin Tatar, sadece bir aday değil, Devlet aklının, Türkiye-KKTC kader birliğinin ve milli egemenlik çizgisinin temsilcisidir.

Cumhurbaşkanı Tatar, göreve geldiği günden bu yana, Kıbrıs Türk halkının uluslararası statüsünü güçlendirmeyi, bağımsızlık iradesini pekiştirmeyi ve” Egemen Eşit İki Devletin vizyonunu Birleşmiş Milletler nezdinde kalıcı hale getirmeyi başarmıştır.

Sayın Tatar’ın liderliğinde KKTC, artık tanınma mücadelesi veren bir aktör haline gelmiştir. Ankara ile koordineli biçimde yürütülen dış temaslar, Türk Devletleri Teşkilatında gözlemci statüsünün elde edilmesi, bu vizyonun somut kazanımlarıdır.

Bu Seçim Kader Seçimidir, Milli Duruşun Seçimidir

Bu seçimde tercih, iki aday arasında değil, bağımsızlık ile bağımlılık, egemenlik ile vesayet, Türk dünyası ile Batının taşeron planları arasında yapılacaktır.

Sayın Ersin Tatar’ın yeniden seçilmesi, sadece bir siyasal sonuç değil, Doğu Akdeniz’de Türk varlığının devamı, KKTC’nin kurumsal egemenliğinin tahkimi ve Türkiye’nin mavi vatan stratejisinin güvencesi anlamına gelecektir.

Bugün sandığa giden her Kıbrıslı Türk, aslında şu soruya yanıt verecektir.

BU ÇOK AÇIKTIR…

“Biz kimin tarafındayız , kendi Devletimizin mi, yoksa başkalarının masasında çizilmiş haritaların mı !”